POŞETİN GÖLGESİNDE KALAN YENİ ÇEVRE KANUNU…

 seda kurumsal

Hatırlayacaksınız çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesi için uyulması zorunlu standartları belirleyen Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girdi.

 

Yeni Çevre Kanunu daha çok popüler kısmı olan çöp poşeti boyutu ile gündeme taşıdık. Oysa Çevre Kanunu’nun sanayiyi çok daha yakından ilgilendiren yönleri var. Yeni Kanun çevre yönetiminden çok çevre koruma önlemlerinin finansmanına odaklanıyor. Bu bağlamda sanayiciler açısından da önemli yenilikler getiriyor. Çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesi için kullanılan ekonomik araçlara geri kazanım katılım payı, plastik poşet ve plastik ambalaj kullanımının azaltılması gibi…  Fon yaratma araçları kapsamında halihazırda her yıl Vergi Usul Kanunu’nca artırılan ceza miktarları da yeni kanun ile birlikte artırıldığını görüyoruz.  Ambalaj, lastik, pil, akü, madeni ve bitkisel yağ, elektrikli ve elektronik eşya ve ilaçlarda ürün başına “geri kazanım katılım payı” alınacak.

Yeni bir vergi anlamına gelen bu pay, ürünleri üreten sektörler için maliyet artışına sebep olacak. Bu bağlamda çevre koruma konusundaki maliyetin sadece sanayi tarafına yüklenilmesi ne ölçüde adil!

Örneğin;  kanun da ambalaj poşetine ücret ödenmesi dışında hane halkına bir yükümlülük getirilmiyor. Hâlbuki Avrupa’nın birçok ülkesinde meskenlerin atıkları ağırlık üzerinden vergilendirilerek toplanıyor. Bizim ülkemizde siz atığınızı kaynakta ayrı toplasanız bile belediyeler onları aynı çöp kamyonu ile toplayıp aynı atık sahasına götürüyor. Özetle belediyelerin kurması gereken ama yıllardır kurulamayan sistemin finans kaynağı da sanayi olarak görülüyor. Sıfır atık sistemi kuran belediyelerin bu fondan teşvik edileceği yeni Çevre Kanunu’nda net olarak ortaya konuluyor.

 

Geri Kazanım Katılım Payı’nın yıllık 5-10 milyar TL’ye yaklaşacağı tahmin ediliyor. Bu meblağdaki bir mali yükümlülüğün mutlaka kanunla düzenlenmesi gerekmiyor mu? Çünkü sanayiciler aksi halde üreticiler tarafından, tüketicilere yansıtılacak yeni bir maliyet unsuru olarak görülecek bu yeni mali yükümlülüğün enflasyonist sonuç doğuracağı aşikar.

Açıklık getirilmesi gereken önemli bir konu da ithalatçıların durumu. Kanuna göre, geri kazanım katılım katkı payı alınacak ürünlerden herhangi birinin piyasaya arzının, farklı bir ürünün, malzemenin veya eşyanın ithalatı ile birlikte gerçekleşmesi halinde geri kazanım katılım payı ithalatçıdan tahsil edilecek. Bu noktada şu soru akla geliyor:  “Bir çok ürün ve parçasını ithal ederek üretim yapan ve son ürün elde eden bir sektör ithalatçı olarak piyasaya süren sayılacak mıdır?”

Çevre Kanunu’nda hala geçerliliği olan bir husus da yeniden mali yükümlülük getirilen bu sektörlerdeki piyasaya sürenlerin; yetkilendirilmiş kuruluşlara üye olarak geri kazanım maliyetine hali hazırda katlanıyor olmaları. Bu yükümlülük devam edecek mi işte bu tam net değil.

İş dünyasının merak ettiği diğer sorular ise; “Etmesi durumunda bu sektörler bu maliyetle nasıl başa çıkacak? Etmemesi durumunda yeni sistem nasıl olacak, sektör temsilcilerinin üyelikleri ile oluşturulan yetkilendirilmiş kuruluşların görev ve sorumlulukları nasıl şekillenecek?”

 

Aslında işin özünde kaynakta ayrı toplama sorununun çözümü için her kesime önemli görevler düşüyor. Çünkü tek tek firmaların geri kazanım tesisi kurmasının beklenemez. Ancak atığın veya yan ürünün tekrar kullanılmasına yönelik AR-GE çalışmaları da dahil sanayi teşvik edilirse atık hammaddeye dönüşeceği için toplama sistemlerinin kurulmasında, atıkların üretime katılmasında itici güç olacaktır.