YENİ HEDEF; ‘OCEANS 7′Yİ TAMAMLAYAN İLK TÜRK KADINI OLMAK

IMG_7732

Manş Denizi, dünyanın en tehlikeli suyollarından biri olarak kabul ediliyor. Soğuk su ve kuvvetli akıntı ile gelgitlerin yanı sıra yüksekliği 2 metrenin üzerine ulaşan dalgalar, ani bastıran sis, yağmur, rüzgâr, günde yüzlerce gemi ve tanker geçişiyle çok yoğun deniz trafiği, denizanaları, yosunlar ve yüzen atıklar…

İzmirli sporcu Bengisu Avcı, ada ülkesi İngiltere ve Fransa’yı ayıran Manş Denizi’ni baştan sona yüzerek geçen üçüncü Türk kadını olarak tarihe geçti.

Ege Üniversitesi Antrenörlük Eğitimi Bölümü öğrencisi 22 yaşındaki Bengisu Avcı, 2017’de deneyip hipotermi nedeniyle tamamlayamadığı Manş geçişini 2018 yılında başardı. Yüzme sporuyla 6 yaşında tanışıp açık su yarışlarında birçok derece elde eden, 2 yıl Manş hayalini gerçekleştirmek için antrenman yapan milli sporcu; İngiliz kıyısındaki Dover kentinden suya girdi. Bengisu’ya Manş, diğer adıyla İngiliz Kanalı geçişinde yakınındaki teknede annesi Meserret Avcı, Antrenör Matt Duggan ve mentörü Kamil Resa eşlik etti.

Channel Swimming Association’ın belirlediği kurallar gereği tekneye dokunması ve termal koruyucu, yüzmeyi kolaylaştıran mayolar giymesi yasak olan sporcu, yaz aylarında bile sıcaklığı 14 ile 17 santigrat derece arasında değişen suda 36 kilometre boyunca yüzdü. Suya girdikten 11 saat 29 dakika sonra Fransa kıyısındaki Cap Gris Nez’e ulaşan Bengisu hayalini gerçekleştirdi.

Manş Denizi’ni 1979 yılında, 15 saat 47 dakikada yüzen ilk Türk kadın yüzücü Nesrin Olgun Arslan olmuştu. Bengisu, derecesiyle Manş’ı en kısa sürede geçen Türk kadını unvanını da ele geçirdi. 1875 yılından günümüze kadar toplam 1521 kişinin bireysel olarak geçmeyi başardığı Manş Denizi’nde 2018’de 40 kişi bu başarıya ulaştı.

Bengisu Avcı ile başarısı üzerinden hedeflerini, Türkiye’de yüzme sporunun gelişimini ve bu alanda yapılması gerekenleri konuştuk. 

-Sizi tanıyabilir miyiz?

23 yaşındayım. Ege Üniversitesi Spor Bilimleri Antrenörlük Bölümü’nde son sınıf öğrencisiyim. Yüzmeye 6 yaşında Ege Üniversitesi Spor Kulübü’nde başladım. İlk hedefim yüzücü olmak değil, yüzmeyi öğrenmekti. Antrenörlerim kulübe almak istediler, o şekilde başladım. 2010 yılına kadar Türkiye şampiyonalarına katıldım ve hep havuzda yarıştım. Süreci, okul ile beraber yönettim. Sabah 5 buçukta antrenmanlar oluyordu, antrenman bittikten sonra okula gidiyorum, okuldan sonra yeniden antrenman oluyordu. 2010 yılında kulübümüz dağıldı ve bir kısım su topuna geçti. Bir kısmı da yüzmeyi bıraktı. Tam lise sınavlarımız başlayacaktı, ben de açık su branşına geçtim.

 

IMG_7767

-Bu değişim zor olmadı mı?

 En sevdiğim şey kulübüm ve arkadaşlarımla yarışmalara gitmekti. Bunu kaybedince çok üzüldüm. Antrenörlerim Akın Ongun ve Armağan Ongun ile çalışmamız sayesinde Açıksu Milli takımına girdim ve 2011’den 2014’e kadar milli takımda yarıştım. İzmir’de bizim şanssızlığımız bütçe ve çeşitli nedenlerden kulüpler dağılıyor. Dağılıp tekrar toparlanıyor. Farklı sporcular farklı branşlara geçiyor. Çoğu da bırakıyor

-Türkiye’deki eğitim sisteminde bu tarz sporlarla uğraşan gençlerin okul ile bunu entegre edememesi en büyük sıkıntılardan birisi… Ya okuldan ya da spordan fedakârlık etmesi gerekiyor. O süreci nasıl yönetebildiniz?

Genelde sosyal hayattan ödün vermek zorunda kaldım. Annem ve babamdan çok antrenörlerimiz ve kulüp arkadaşlarımızla daha fazla vakit geçiriyoruz. Çünkü günün en az 4 saati sürekli antrenmanda birlikte geçiyor, deplasmana gidiyoruz. Antrenmana gitmek benim için aynı zamanda sosyal aktivite oluyordu. O yüzden en çok zorlandığım zamanda buna tutundum. Çünkü en sevdiğim şey zaten yüzmeydi, yüzmedeki arkadaşlarımdı.

-17 yıllık süreç içerisinde dereceleriniz nelerdi?

. Türkiye şampiyonalarında birinciliğim var. Havuzdan sonra daha çok Açıkdenizde başarılarım var. Genelde boğaz yarışlarında; İstanbul Boğazı’nda, Çanakkale Boğazı’nda birinciliğim var. Yurt dışında ülkemizi temsil ettim. Erasmus ile Litvanya’ya gittiğimde. Orada başka bir yarış vardı. 3 saat kaç km yüzerseniz ona göre değerlendiriliyordu. Orada birinci oldum. Hep gittiğim yerlerde yarıştım. Sürekli bir fırsat geliyordu, ben de onu değerlendiriyordum. Türkiye’de yarışlar az olduğu için sürekli yarış kovalıyordum.

.Üniversite sınavı senesinde yüzmeyi bırakmaya karar vermiştim.

 Özel yarışlara Federasyon yarışları dışında örneğin; Marmaris, Bodrum ve Foça’da AquaMasters yarışlarına katılmaya başladım. Orada dereceler elde ettim. Orada tanıdığım insanlardan gördüm ki yüzme sporu bir şekilde devam ettirilebiliyordu. O sene benim için kader belirleyici oldu.

-Manş hikâyesi nasıl başladı?

Bu yarışlarda da Manş’a giden grupla tanıştım. Emre Erdoğan ve  Kamil Resa Alsaran Hocam da  bu grubun içindeydi.

Manş geçişlerini anlattılar,Kamil hocam : “Katılmak ister misin?” diye sordu. Akıntıyla birlikte 40 km’yi buluyor. Aslında 34 km’lik bir parkur. Bana “Geçmek ister misin?” diye önerdiklerinde, kafamdan “4 tane 10 km yüzeceğim” diye düşündüm. Çok farklı bir çalışma olacaktı. Bir de maddi açıdan da beni çok zorlayan bir şey.

-Her şey senin ve ailenin maddi imkânlarınızla mı oldu?

Kendi imkânımızla. 2017 de ilk denememde ve 2018 yılında ki geçişimde de Tekneye ayrı, hakemlere ayrı, federasyona ayrı bütçe ayırmamız gerekti.Yine orada denizde antrenman yapmak için bir hafta önceden gidiyorsunuz.

-Türkiye’deki yüzme federasyonu bu konuda hiçbir maddi destekte bulunmuyor mu?

Federasyonun kendi takvimi oluyor. Kendi takvimine aldığı belli yarışlar oluyor. Avrupa şampiyonası, dünya şampiyonasına hazırlık yarışları gibi… Manş gibi ultra maratonlar özel yarışlar olarak geçiyor. Onlara siz katılıyorsunuz. Onlar yine görüyorlar başarınızı ama ne yazık ki destek veremiyorlar. Çünkü kendi takvimlerinde hep belirli yarışlar oluyor, Açıksuda LEN Cup ‘laplarımız Avrupa ve Dünya gençler, Avrupa Büyükler şampiyonaları oluyor. .

-Sadece bir geçiş için 50 bin TL. Yıllık baktığımızda gözlüğü, mayosu gerçekten önemli rakamlardan bahsediyoruz. Bu süreç içerisinde başarıyla birlikte sponsorluk destekleri gelmedi mi?

2017 de başaramadım ama sonraki sene yeniden kayıtlanacağımı söyledim. 2017 de dönüş biletlerimi Pınar almıştı. Bir de bana su yollamışlardı. Sporcu beslenmesinde Big Joy destekçimdi. . Ama benim ihtiyacım olan çok daha önceden bir sponsorluk bulmaktı.

İlk defa bu sene ARENA Sportive markası destekçim. Spor ekipmanlarımı karşılıyor. Onun dışında maddi destek aldığım sponsorluk aldığım bir alan yok.  Aslında sponsorları çok güzel gösterebilen bir yer.

-Dünyada bu şekilde kaç tane parkur var?

7 tane parkur var. Manş bunlardan bir tanesi… İngiliz Kanalı(İngiltere-Fransa), Cook Strait(Yeni Zelanda), Catalina Kanalı(ABD), Cebelitarık Boğazı(İspanya-Fas), Molokai Kanalı(Hawaii), Kuzey Kanalı(İrlanda-İskoçya) ve Tsugaru Kanalı’nı(Japonya) aşmayı hedefliyorum.

-Bunların hepsinde yüzme sürecin var mı? Süreç Manş’ta mı başladı?

Benim karşıma ilk Manş çıktı. Genelde insanlar Cebelitarık’tan başlıyor.

-Neden?

Daha kısa 16 km olduğu için. İlk başta Manş’la haberim olduğu için ilk Manş’ı bitirdim. Sonraki hedefim Catalina Kanalı’na gitmek. 2020 Ağustos ayına kayıt yaptırmayı düşünüyorum. Hepsinin ayrı bir zorluğu var. Birinin gece yüzüşü, birinin çok uzun olması, birinin çok soğuk 12 derece… Onun için ayrı bir antrenman sistemi gerekiyor.

-2025’e kadar bu 7 parkuru da bitirmeye mi hedeflendiniz?

Bu parkurların hepsini tamamlayan ilk Türk kadını olmak istiyorum. Çünkü bu parkuru dünyada tamamlayan 12 ya da 13 kişi var. Türk hiç yok.

c0ac6644-6445-431f-91c8-473de8706de3.JPG

 

-Deniz bu, sağı-solu belli olmaz. Bir günü bir gününü tutmaz. Yarışlarda bunu nasıl yönetiyorsunuz?

Haklısınız. Benim yüzdüğüm ilk sene gittiğimde su buz gibiydi. Sonraki sene gittiğimde su çok güzeldi, sıcaktı. Ama bunu belirleyemiyorsunuz. Çünkü deniz eğer uygunsa kaptan yüzmeye izin veriyor. Herkese farklı bir deniz çıkıyor. Birine dalgalı, birine akıntı, birine soğuk bir deniz…

Bu parkurlarda beni en çok etkileyen ve çeken şey; sadece bunu başarmak için bir sürü insanın yıllarca çalışması. İleride de yapmak istediğim şey; böyle parkurlara gitmek isteyen insanlara mentörlük etmek.

Sadece Manş’ta değil, Türkiye’deki çeşitli açık su yarışlarına da gençleri hazırlamak da istiyorum. Onun dışında kendimi geliştirmek için farklı alanlarda da çalışıyorum.

Yüzme ne yazık ki Türkiye de sürdürülebilir bir şey değil. Hedefim yüzücülerin branşı ileriki yaşlarda da sürdürebilmesini sağlamak.

Geçtiğimiz sene arkadaşım Emre Sakçı Dünya 5incisi oldu. Basında yeteri kadar yer bulamadı. Bunlar kazanılması yıllar alan başarılar. Destek verilirse çok daha güzel başarışlar kazanabilecek bir sürü sporcu var tanıdığım.

-Türkiye’de 350 sporcu ile 13 bin km yüzülüyor. Ama Türkiye koşullarında asıl olması gereken rakam 3 bin sporcuyla 300 bin km. Gerçek hayatta baktığımızda olabilecek rakamlar mı?

Ben km açısından bakmadım. Türkiye’de bütün branşlarda genellikle devşirme sporcular oluyor. Devşirme sporcularda bir şekilde Türk sporcuların önüne geçiriliyor.

 Bu sistem yerine çok küçük yaşta okulun yanı sıra akademiler açılarak  sırf o branş üzerine küçük yaştan başlanılarak çocuklar eğitilse, süreç ço daha sağlıklı ilerler.

Çünkü bizde genelde 14-17 yaşında sporcu en iyi derecelerini yapıyor, . 20 yaşına gelir gelmez hatta gelmeden sporu bırakıyor. Profesyonellik asıl o yaşlarda başlıyor. O yüzden sabırlı olunması ve çok dikkat edilmesi gereken bir süreç. Ailelerin çocuklarını baskılamaması, sabırlı olması gerekiyor.

Türkiye’deki yüzme anlayışı 6-8 yaş arası hafta sonu kursları, yaz dönemindeki 3 haftalık kurslardan ibaret. Sadece öğrenme boyutunda. Bu algıyı kırmak daha fazla motive etmek için ne gibi çalışmalar yapılabilir?

Bence herkes yüzmeyi öğrenmeli. Denizde de havuzda da öğrenebilirler. Yüzmeyi öğrendikten sonra aile ergenlik çağına gelene kadar çocuğu olabildiğince farklı branşa yönlendirmeli illaki yüzme olmak zorunda değil.

Çünkü uzun boylu sporcu direk voleybola ya da basketbola verilir ama yüzmede de çok avantajlı. Ama aile direk bundan para kazanamayacak meslek yapamayacak dediği için yüzmeden alıyor çocuğunu. Siz gelişim çağında pek çok branşa yönlendirirseniz antrenörlerde biz de gözlemlediğimizde çocukları ona göre örneğin açık suya yöneltiyoruz

 Örneğin çocuk uzun mesafede çok başarılı ama denizde dalgalarla mücadelesi çok daha başarılı, avantajlıysa açık denizde yönünü bulabiliyorsa, tuzlu sudan çok etkilenmiyor, çok dayanıklıysa açıksu branşında çok başarılı olabilir.

Türkiye koşullarında havuz kapasitemiz yeterli mi? Hijyen ve sayı olarak baktığımızda nasıl bir gerçeğimiz var ve burada neler yapılabilir?

Şu an tesislerin çoğu çok eski. Alsancak Yüzme Havuzu ben bildim bileli aynı ben de orada çalıştım. Çoğu havuz yetersiz. Kulvar ipleri, depar taşları çok eski. Tesis ne kadar yeniyse ne kadar temiz düzgün ise o kadar sporcu çeker.Oraya çocuk daha çok gitmek ister. Neden tesisler daha güzel olmasın daha çekici yapılmasın? Onun yanı sıra zaten tesis de yok. Çoğu ya özel okullara ait ya üniversiteler ait. Çok güzel üniversite havuzları var. Ama bunlar çok kullanamıyor. Kulüp kullanıyor.

Örneğin; spor salonu açılır gibi sadece havuz açılmalı. İsteyen insanlar gidip antrenman yapabilsin. İllaki kulübe girmek zorunda değil.  Türkiye’de bu bilinçle işletilen havuz sayısı çok az.

-2025’e kadar 7 parkuru bitirmek dışında hedeflediğin başka neler var?

En büyük hedefim; benim gibi sporu bırakmadan çocukların veya yetişkinlerin yüzmeye devam edebilmesi. İnsanları böyle parkurlara hazırlamak istiyorum. Antrenör olarak onları çalıştırmak istiyorum. Şu anda bir kulüpte çalışıyorum ama hedefim Manş gibi Cebeli Tarık gibi uzun parkurlara insanları hazırlamak hem de insanlara yüzme sevgisi aşılamak.

Belli bir yüzme topluluğu olabilir. Örneğin Alsancak’ta Karşıyaka koşu grupları var buluşup koşuyorlar. Neden buluşup yüzmesinler. Benim hedefim öyle insanlara mentörlük etmek. Zaten spor psikolojisi alanında yüksek lisans yapmayı düşünüyorum.

 

Başarıdan önce sponsor bulmak çok önemli

“Benim için en önemli konu sponsor. Ben sponsor firmayı 5 yıl süresince yanımda gelecek teknede bütün geçişlerde Amerika da Japonya da İrlanda da İskoçya’da faşta pek çok yerde temsil edebiliyor olacağım.  Tek bir parkur için bile sponsor bulsam 12 saatlik geçiş boyunca canlı yayın yapılıyor. Bana da sponsora da çok getirisi oluyor. Desteklenmediği için büyük ihtimalle o tarihte bitiremezsem devam edemeyeceğim. Şu anda çalışıyorum ama bunlara yetecek kadar çok kazanmıyorum. Bu geçişi sağlayacak kadar kazanamıyorum. Benim gibi geçmek isteyen sporcularda var. Bütçe yetersizse geçemiyorlar. Hep geçiş bitiyor ondan sonra sporcuyu sahipleniyorlar. Önce başarıyı görmek istiyorlar. Şimdi bir başarı var çok şükür. 2 yıl sürdü ama bir başarı var. Ben yenisine katılmak istiyorum. Bulamasam da katılacağım ama neden sponsor ile gitmeyeyim?”