PİYASALARIN BEKLENTİSİ

 

 

SEDA-15

Koronavirüs salgını nedeniyle dünya genelinde toplam vaka sayısı 58 milyonu geçerken, 1.3 milyon kişi de hayatını kaybetti. Bu noktada tek umut ise aşı çalışmalarındaki ilerlemeler… Bu sürecin ekonomi üzerinde birkaç farklı şekilde doğrudan olumsuz etkileri yaşanıyor.

İzole edilmiş veya hastaneye kaldırılmış enfekte çalışan kişiler işgücüne katılamıyor. Pandminin psikolojik etkisi, tüketicilerin ‘bekle ve gör’ yaklaşımıyla ekonomik faaliyetten çekilmesine yol açtı.

Bu süreçte halk sağlığı kontrollerinin ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve kamu refahını sürdürmek için hükümetler ekonomik paketler açıkladı, açıklıyor. Bugüne kadar açıklanan paketlerin toplamda 8 trilyon dolara ulaştığı ifade ediliyor. Bu süreçte en büyük kurtarma paketi ABD’den geldi.

ABD, 8.3 milyar dolar, 192 milyar dolar ve 2.5 trilyon dolara ulaşan üç aşamalı kongre teşvikiyle, dünyadaki en büyük kurtarma paketini taahhüt etti. Uzmanlar, ABD’nin GSYH’sının yüzde 14,1 kadarındaki müdahalesinin finansal açıdan en büyük olsa da ekonomik büyüklükle ilgili olarak en agresif kurtarma planı olmadığı yorumu yapıyor.

 

GSYH’ya oranlarına göre en büyük paket açıklayan ilk 10 ülkeye baktığımda Japonya yüzde 42 ile başı çekti. Almanya başta olmak üzere Avusturya, Slovenya ve Litvanya ilk 10’da yer aldı.

Salgını en ağır geçiren İtalya ve İspanya’nın yüzde 12 ve yüzde 10,5 ile 25’inci ve 35’inci sıralarda yer aldığı görüldü.

Ekonomi paketlerinin büyüklüklerinin belirleyen etkenler irdelendiğinde yaşlı nüfusun en yoğun olduğu ülkelerden biri olan Japonya’nın en büyük ekonomik pakete sahip olmasını belirleyen bir unsur idi. Bu yardım paketlerindeki diğer ilginç bulgu da ülkelerde kişi başına düşen hastane yatağı sayısının ekonomi paketi büyüklüğü ile ters orantılı olması olarak dikkat çekiyor.

Buna göre hastanelerdeki doluluk oranları yükseldikçe ülkelerin daha ciddi ekonomik destek politikaları açıklayabildiği gözlemlendi.

Bu süreçte yapılan araştırmalarda bir ülkedeki yaşlı nüfus oranı, hastanelerin doluluk oranı ve ülke içindeki Covid-19 yayılım oranı dikkate alındığında sağlık politikalarının katılığının ekonomi paketleriyle korelasyon sergilemediği sonucuna varıldı.

Ülkelerin genel zenginlik ve refahının ölçütü olarak kişi başına düşen milli gelir ve paket büyüklükleri karşılaştırıldığında, gerçekten daha zengin ülkelerin daha genişleyici politikalar izlemeye eğilimli olduğu görüldü. Bu göstergenin aslında refahın en düşük olduğu Afrika ülkelerinde Covid-19 ciddiye alınmadığı anlamına gelmediğini, dünyadaki gelir eşitsizliğinin bir karşılığı olarak da görebileceğimiz bir durumun olduğunun altı çiziliyor. Bu ülkelerde yöneticilerin genişleyici ekonomi destek paketlerini öneriyor olsalar bile bu paketlerin uygulanabilmesi için bütçe yeterli gelmediği için çoğunlukla onaylanmadığı kaydedildi.

Bu sürece Türkiye özelinde bakıldığında ise günümüze kadar uygulanan destek paketinin dünyadaki örnekleriyle yarışabilir olduğu ancak bizim gibi dış kaynağın önemli olduğu ülkelerde de görülen bir şekilde desteklerin boyutunun yeterli olmadığı vurgusu dikkat çekti. Salgının Haziran ayına kadar sürmesi haline toplam gelirde yüzde 3,5 seviyesinde bir kaybın gerçekleşmesinin olası olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye için alınması gereken ek tedbirlerin başında kamunun daha önce verdiği ödeme garantilerinin gözden geçirilmesi ve bu ödemelerde yapılabilecek tasarrufların destek paketlerini genişletmeye yönelik kullanılması ilk sırada öneriliyor. Piyasada Merkez Bankası kaynaklarına başvurulması durumunda piyasalara güven aşılanacak şekilde aksiyon alınması isteniyor. Mümkünse uluslararası kontratların, değişen koşullara bağlı olarak tekrar tartışmaya açılması ve uluslararası mali yükümlülüklerin bazılarında silme veya indirim talep edilmesi isteniyor.