‘TÜRKİYE DÜNYA TAHIL BORSASINDA KİLİT OYUNCU OLABİLİR’

IŞINSU KESTELLİ-SEDA GÖK

 

İzmir Ticaret Borsası (İTB) Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, bu haftaki TİCARET Sohbetleri köşemin konuğu oldu.

Tarımın geleceğinin teknolojide olduğunu belirten Işınsu Kestelli, Türkiye’de kapsamlı bir tarım düzenlemesine ihtiyaç olduğunu söyledi. Bu düzenlemelere yönelik önerilerini paylaşan Kestelli, “Tüketiciye doğrudan teslimat, gıda e-ticareti gibi alanlarda ülke olarak çalışmalar yapmamız gerek. Avrupa ülkelerinde Tarım 4.0 ile özel planları destekleyerek ve çiftçilere finansal teşvikler sunarak tarım sektöründe dijital bir devrim başladı. Yüksek teknolojili tarım uygulamalarına geçilmesi, bu alanda insan gücünün yetiştirilmesi, çiftçiye üretimin her aşamasında bilgi ve teknik yardım sunulması, daha etkin bir kooperatifçilik sisteminin hayata geçirilmesi gibi uygulamaların yer aldığı kapsamlı bir tarım düzenlemesine ihtiyaç var. Yani, tarımın geleceği artık tamamen teknolojide…” dedi.

Tarımsal üretimin artırılmasında ilave sermaye gereksinimine ihtiyaç duyulduğuna dikkat çeken Kestelli, “Organik tarıma uygun alanlar ve ürünler tespit edilmeli, mevcut tarımsal üretim potansiyeli iyileştirilmeli ve tarıma elverişli alanlar genişletilmeli. Bu şekilde ortaya çıkacak yeni yatırım fırsatları konusunda etkili bir iletişimle yabancı sermaye girişleri teşvik edilebilir” dedi.

Kestelli ile son 4 yıllık görev sürecinde dünya ve Türkiye tarımında yaşananlar, edinilen tecrübeler ile önümüzdeki döneme ilişkin hedefleri üzerine konuştuk.

 

Türkiye’de son bir yılda ciddi bir fakirleşme var. Alım gücü düşüyor. Bunun önüne geçmek için tarımsal sanayiye yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için önerileriniz neler?

Covid-19 pandemisinin ortaya çıkardığı negatif koşulların yanı sıra Rusya-Ukrayna Savaşı, gıda ve tarım sektörünün en önemli stratejik sektörlerden birisi olduğu gerçeğini bir kez daha ön plana çıkardı. Yılbaşından bu yana tarım ürünleri üretici fiyatları resmi olarak yüzde 110’a yakın artış gösterdi.

Mutlaka milli tarım politikamız kendi kendimize yeterlilik ana ekseni üzerine inşa edilmeli. Dışarıdan tarımsal ürünlerin ithal edilmesi bir zorunluluk olarak değerlendirilmemeli.

Bu konuda Rusya önemli bir örnek. 2014 yılından itibaren özellikle ithalata bağımlı olduğu ürünleri kapsayacak şekilde tarım politikalarında önemli değişikliklere gittiler. Uzun vadeli bir planlama yaptılar. Üniversite, özel sektör, devlet kurumları ve üreticiler arasında güçlü bir ilişki tesis ettiler. Tohumdan gübreye her alanda yerel kaynaklarla üretim yapılması için aklın, bilimin, teknolojinin tüm imkanları kullandılar. Bu çabaların neticesinde de Rusya’nın tarım ürünleri ithalatı son sekiz yılda 43,3 milyar dolardan 29 milyar dolara geriledi. Aynı dönemde tarım ürünleri ihracatı ise 16,8 milyar dolardan 36 milyar doların üzerine çıktı. Sekiz yıl önce tarım ve gıda ürünleri ticaretinde 26,5 milyar dolar açık veren Rusya, bugün 7 milyar dolar fazla verir hale geldi.

Biz Rusya’ya göre daha şanslıyız. Tarım ve gıda sektörümüz zaten ticaret fazlası veriyor. Doğru bir planlamayla ihracat-ithalat farkını daha da açabiliriz.

Ege Bölgesi’nin tarım ihtisas organize sanayi bölgeleri konusundaki gelişimini yorumlar mısınız? Bu süreçte vurgulamak istediğiniz başlıklar var mı?

Ege Bölgesi’nin tarımsal üretim ve ihracatında Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri’nin (TDİOSB) önemli bir yeri var. İzmir’de son yıllarda sivil toplum kuruluşları arasında yakalanan uyum tarım alanında da meyvelerini veriyor. Kentteki ekonomi STK’ları bir yandan kendi alanlarında icraatlarını sürdürürken, diğer yandan İzmir ekonomisine değer katıyor. TDİOSB yatırımları sayesinde, kümelenmenin getirdiği avantajlarla hem üretim maliyetleri düşüyor hem de verim artırılıyor. İzmir’in tarımda sahip olduğu büyük gücü birkaç adım ileri taşıyarak, küresel anlamda öne çıkan bir oyuncu olmasında güçlü rol oynayacak.

Dikili’de Sera, Bayındır’da Çiçekçilik, Kınık’ta Bitkisel Üretim Organize Sanayi Bölgesi gibi kalıcı ve katma değerli TDİOSB’ler devreye girdiğinde Ege Bölgesi’nin tarım ürünleri ihracatı kulvar değiştirecek. Tarım ürünleri ihracatımızın orta vadede TDİOSB’lerin katkısıyla, 10 milyar dolara ulaşması ön görülüyor.

Türkiye’yi yönetenlerde, tarım sektörü için pandemi öncesinde “Paramız var gerekirse ithal ederiz” algısı vardı. Bu yaklaşımın yanlış olduğu yüzümüze pandemide tokat gibi vuruldu. Buna rağmen tarımsal üretimin artırılması adına çabalar yeterli mi?

Pandemi sonrasında, yerli üretimi artırma yaklaşımı öne çıktı, çiftçilerin üretime devam edeceği, tarım ürünleri ithalatımızın düşeceği, tarım ihracatımızın artacağı formüllerin bulunması ve hayata geçirilmesinin üzerinde durulması gerekiyor. Çiftçinin yüzünün güleceği modellerdeki başarı, iç pazarı beslemesinin yanı sıra ihracatın da önünü açacak kritik formül.

Tüketiciye doğrudan teslimat, gıda e-ticareti gibi alanlarda ülke olarak çalışmalar yapmamız gerek. Avrupa ülkelerinde Tarım 4.0 ile özel planları destekleyerek ve çiftçilere finansal teşvikler sunarak tarım sektöründe dijital bir devrim başladı. Yüksek teknolojili tarım uygulamalarına geçilmesi, bu alanda insan gücünün yetiştirilmesi, çiftçiye üretimin her aşamasında bilgi ve teknik yardım sunulması, daha etkin bir kooperatifçilik sisteminin hayata geçirilmesi gibi uygulamaların yer aldığı kapsamlı bir tarım düzenlemesine ihtiyaç var. Yani, Tarımın geleceği artık tamamen teknolojide… Ülkemiz açısından tarımsal teknolojiler ile uyum sürecinin önündeki en önemli engellerden biri tarım sektöründeki nitelikli iş gücünün yetersiz olması. Belli bir yaşın üstündeki çiftçilerin hızla değişen yeni teknolojilere hâkim olabilmesi çok da kolay değil. Akıllı tarımı tatbik edebilmek için genç nesillere her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Bu nedenle gençlerin köyde kalıp toprağına sahip çıkmasını teşvik etmemiz gerekiyor.

Tarım Bakanlığı, çiftçi kesimine üretim kadar ihracata yönlenme konusunda da destek sağlamalı ve yol göstermeli. Türkiye’nin Japonya’da Kore’ye, Avrupa’dan Ortadoğu’ya kadar bir tarım ihracatı hamlesine ihtiyacı var. Bu yapılırsa tarımsal üretim artar.

IŞINSU KESTELLİ TEK

Türkiye bugün tahıl koridoru oluşturmaya muhtaç bir ülke konumunda mı olmalıydı? Bu konuda geleceğe yönelik öngörülerinizi paylaşır mısınız?

Tahıl Koridoru bizim muhtaç duruma düşmemizden değil, özellikle tahıl ihtiyacının çok büyük bölümünü Rusya ve Ukrayna’dan karşılayan Ortadoğu ve Afrika ülkeleri açısından doğmuş bir ihtiyaç. Türkiye’nin bölgedeki stratejik konumunu pekiştiren önemli bir anlaşma. Bu anlaşma sayesinde sadece bazı ülkelerde açlık yaşanması riskinin önüne geçilmedi, aynı zamanda bu sorundan kaynaklanabilecek çalkantılar da önlendi.

Dünya buğday üretimi ve ticaretinin yüzde 50’sinden fazlasının gerçekleştiği coğrafyanın ortasında ve aktarım rotasındaki Türkiye, küresel tahıl borsasında kilit oyuncu olabilir. Ayrıca bu durum yeni ülke pazarlarında aktif olunmasını ve küresel fiyatların belirlenmesinde Türkiye`nin eskisine göre daha önemli bir aktör olmasını sağlayacaktır. Eğer ülkemiz bu süreçte depolama ve lojistik altyapısını geliştirir, stratejik pazarlarda yerini sağlamlaştırabilir ve jeopolitik önemini ortaya koyabilirse dünya tahıl piyasalarında gelecekte bugünkünden çok daha önemli bir aktör olabileceğini düşünüyorum.

Son 20 yılda aynı iktidarda 8 tarım bakanı değişti. Her biri farklı politikalar izledi. Emek, zaman ve para israfı… Sürdürülebilirlik ifadesini çok etkin kullandığımız bu günlerde Türkiye’nin sürdürülebilir bir tarım politikasına sahip olması için yapılması gerekenler neler?

Son yıllarda sürdürülebilir ve kapsayıcı bir küresel ekonominin inşası, uluslararası çapta büyük önem kazandı. Tarımda sürdürülebilirlik ise oldukça geniş kapsamlı bir konu ve dünyada artan nüfus ve gıda ihtiyacı ile birlikte düşünüldüğünde özel bir öneme sahip. Tarım sektöründe sürdürülebilirliği temin etmek ekolojik, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik şartlarını sağlamak ile mümkün olacak. Ekolojik sürdürülebilirlik için su kaynaklarımızı daha etkin kullanmalı, tarım arazilerimizi ve biyo çeşitliliğimizi korumalıyız. Sosyal sürdürülebilirlik tarımın geleceği açısından hayati önem taşıyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ortalama üretici yaşı sürekli yükseliyor. Kırsal bölgelerdeki eğitim, sağlık, kültürel yaşam şartlarını iyileştirirsek, gençlerimizin tarıma ilgi duymasını, kırsalda kalarak daha bilinçli tarım yapılmasını sağlayabiliriz. Gübre, enerji ve kimyasal ilaç gibi temel girdileri ithal etmek zorunda olan ülkemiz için üretim maliyetlerini kabul edilebilir seviyelerde tutmak zorundayız. Ayrıca, tarımsal ürünlerin yerel ve küresel ticaretinde etkin piyasa mekanizmaları oluşturmalıyız.

IŞINSU KESTELLİ TEK

Tarım ürünlerinde 2022 yılı desteklemeleri hala ilan edilmedi. Bu konuya yönelik tespitlerinizi paylaşır mısınız?

Destekleme veya teşvik. İşin özü her iki kelimenin de anlamında gizli aslında. Desteklemeler ne kadar erken açıklanırsa çiftçilerimizin ne ekeceğini ne kadar ekeceğini belirleme konusunda hem onlar hem de tarım ekonomisi adına daha faydalı olacağını düşünüyoruz.

İzmir iş dünyası temsilcilerinin son dönemdeki uyumu dikkat çekiyor. Önümüzdeki 4 yılda bu uyum İzmir tarımına neler kazandıracak?

Ülke olarak tarımın önemini, bizler için ne kadar kritik, ülkemiz için ne kadar stratejik olduğunu hep konuşuyoruz. Ancak bunun hakkını vermede önemli eksiklikler olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki dönemde artık tarımda da elimizi taşın altına koyarak, sektörde gördüğümüz eksikliklerin giderilmesi, birtakım sorunların aşılması ve tarımda farklı bir hikâyenin yazılması için son derece aktif ve etkin olunması gerekiyor. Bunu da ancak kenetlenmiş iş dünyasının, devletin itici gücü, sermaye, STK’lar ve üniversitelerin iş birliği ile başarabiliriz. Bölgemizin faal olan, yapımı süren ve plan aşamasındaki tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgelerinin güçlü alt yapısını, sayısı fazla olan yabancı ortaklı sanayi kuruluşlarını, ülke ortalamasının üzerindeki eğitim seviyesi ve yetişmiş insan gücünü de katarak, Ege tarımının evrensel rekabette öne çıkacağına inanıyorum.

TOBB özelinde baktığımızda aslında rol model birisiniz. İki kadın başkandan birisiniz. Temsilde kadının gücünü arttırmak için vermek istediğiniz mesajlar neler olur?

Türkiye’de diğer alanlarda olduğu gibi, STK’larda da üst düzey karar alıcı kadın oranları düşük seviyede. Bu durum, iş dünyasında olduğu gibi, sivil toplum kuruluşlarında da kadınların üst düzey pozisyonlara çıkmasının önünde bazı engeller olduğunu gösteriyor.

Ancak yine de sivil inisiyatifin güçlü olduğu STK’larda kadın başkan sayısının giderek arttığını görüyoruz. Her ne kadar şimdilik bu sayısal ağırlık kadın STK’ların ağırlıklı olduğu yapılar olsa da artık yaş meyve-sebze, mermer, tekstil gibi erkek egemen olarak görmeye alıştığımız sektörlere yönelik STK’ların tepe yönetimlerine de kadınlar isimlerini yazdırmaya başladı.

Borsa olarak koordinatörlüğünü üstlendiğimiz TOBB İzmir Kadın Girişimciler Kurulu ile birlikte kadın istihdamını artırmaya yönelik önemli projeler de yürütüyoruz.

Ben, Türkiye’nin ilk kadın oda-borsa başkanı seçildim. Bu çorbada tuzumun bulunmasını büyük bir gurur ve onur meselesi olarak addediyorum. Bir kadın olarak başkan olmanın yeni bir nefes olduğunu düşünüyorum.

SALON İŞLEMLERİ DİJİTAL ORTAMA TAŞINIYOR

 “Son dönemde önem verdiğimiz bir başka konu da borsacılık faaliyetlerimizin dijital ortama taşınması. İlk olarak tescil hizmetlerimizi mevcut duruma ilave olarak elektronik ortamda da gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Böylece üyelerimize Borsa ile ilgili işlerinde zaman ve hız kazandırmayı amaçlıyoruz.  Ayrıca 131 yıldır yüz yüze yapılan spot salon işlemlerimize teknolojik ve uzaktan erişimli altyapı entegrasyonunu sağlamayı amaçlıyoruz. Mevcut salon işlemlerimizin tamamlayıcısı olarak kurguladığımız bu yenilik ile salon işlem miktarımızı artırmayı, üyelerimizin iş hacmini büyütmeyi, pamuk ve kuru üzüm dışında farklı ürünlerde de salon işlemi hizmeti sunmayı, salgın ve benzeri nedenlerle yaşanabilecek iş kesintilerinin etkisini en aza indirmeyi hedefliyoruz. Bu konuya ilişkin detayları kısa zamanda kamuoyunun bilgisine paylaşacağız.”