GENETİK ARAŞTIRMALARIN YENİ ÜSSÜ; İZMİR

DEU6553

Genetik, insanoğluna her derde deva bir şifreyi veriyor. Hollwood’da birçok bilimkurgu filminin ana temasında genetiği değiştirme var.

İzmir’de 2023 yılına kadar gerek bölgesinde gerekse dünyada bu konuda söz sahibi olmak için emin adımlarla ilerliyor. Bu işin başında da ömrünü bu işe adamış dünyaca ünlü dünyaca ünlü molekülel biyolog Prof. Mehmet Öztürk…

Türkiye’nin ilk ve tek sağlık üssü olan Dokuz Eylül Üniversitesi(DEÜ) İzmir Uluslararası Biyotıp ve Genom Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mehmet Öztürk, sağlık devrimi için kolları sıvadı.

İzmir’in kaderini değiştirmeye hazırlanan ve kente “sağlık başkenti” ünvanını kazandıracak yatırımlara odaklanan Öztürk ve ekibi, büyük düşünüyor.

.

 

 

 

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

1974 yılında Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldum. 1977 yılında Paris-Sud Üniversitesi’nde Biyokimya yüksek lisansına başladım ve 1979 yılında Biyokimya uzmanlığı, 1986 yılında da aynı üniversiteden Doktora ünvanı kazandım. Lisansüstü eğitimim boyunca Fransa’da Eczacı Intern olarak çalıştım. 1989-1992 yılları arasında ABD’de Harvard Tıp Fakültesi’nde ve Massachusetts General Hospital’da Araştırmacı ve Öğretim Üyesi olarak çalıştım. 1992 yılında tekrar Fransa’ya gelerek Centre Leon Berard Kanser Merkezi’nde Moleküler Onkoloji Laboratuvarı’nın Kurucu Müdürlüğü’nü üstlenerek INSERM Araştırma Direktörü olarak çalışmaya başladım. 1995 yılında Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nü kurmak üzere Bilkent Üniversitesi’ne davet edildim. Bilkent Üniversitesi’nde Kurucu Bölüm Başkanı ve BilGen Genetik ve Biyoteknoloji Merkezi Kurucu Müdürü olarak 2013 yılına kadar görev aldım. Eş-zamanlı olarak Fransa-Grenoble’da Institut Albert Bonniot’da INSERM Araştırma Direktörü olarak da 2011 yılına kadar çalışmaya devam ettim. 2013 yılının Eylül ayında iBG-izmir’i kurmak üzere Dokuz Eylül Üniversitesi’ne davet edildim ve halen iBG-izmir Müdürü olarak görev yapmaktayım. Karaciğer kanserinin genetik ve moleküler özelliklerini anlamaya, yeni tanı ve tedavi yaklaşımları geliştirmeye yönelik araştırmalarımı DEÜ iBG-izmir’de sürdürmekteyim. Aynı zamanda biyobenzer ilaçların geliştirilmesi ve pilot üretimi için iBG-izmir’de çalışmalar yapılmasını desteklemekteyim. 

Merkezin kuruluş hikayesi ve çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz? Kuruluş yılı, akademik kadro, kullanılan cihazlar, tedavi amaçlı hücre ve ilaç üretim alanları, biyobanka ve genom analiz bölümleri, labotavuar sayısı gibi…

iBG-izmir, sağlık ve yaşam bilimleri alanında güçlü araştırmalar yaparak toplum sağlığına ve ulusal ekonominin kalkınmasına fayda sağlamak amacı ile moleküler biyoloji, genetik, tıp, eczacılık, biyo-mühendislik ve bilgisayar mühendisliği gibi pek çok bilim alanını çatısı altında barındıran Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bağlı bir araştırma ve inovasyon merkezi olarak 2014 yılında kuruldu.

iBG-izmir kar amacı gütmeyen bir kurumdur. Temel ve translasyonel araştırmalar yoluyla önemli insan hastalıklarının tanı ve tedavisine katkı sağlamak ve küresel sağlık sorunlarını önlemek amacıyla hizmet ve ürünler geliştirmek için yedi katlı ana binanın, 8 bin 250 metrekare laboratuvar alanı ve 6 bin 600 metrekare hizmet alanı olarak kullanılmaktadır. Türkiye’nin en donanımlı “Akış Sitometrisi ve Hücre Ayrımlama” birimi, yüksek kapasiteli ve modern cihazlarla donatılmış vivarium birimi, araştırmacılara; kanser, otoimmün ve bulaşıcı hastalıklar, rejeneratif tıp, ilaç tarama, metabolik ve nörodejeneratif hastalıklar ve yapay organ gelişimini içeren alanlarda temel ve translasyonel araştırmalar yapmak için gelişmiş hayvan modellerini, gerekli araçları ve uzmanlığı sağlayan “In-Vivo Görüntüleme” birimi, kapsamlı morfolojik ve histopatolojik tanı analizi imkanı sağlayan “Histopatoloji” birimi, korelatif mikroskopi imkanı da sağlayan “Elektron Mikroskopik Görüntüleme” birimi, modern mikroskop teknikleriyle görüntüleme hizmeti sağlayan “Optik Görüntüleme” birimi, yaşam bilimlerinde çalışmakta olan kurum içi veya dışı araştırmacıların kullanımına imkan sağlayan “Genel Cihaz Kullanım” birimi, yeni nesil dizileme teknolojisine dayalı dizileme ve genetik analizlerin yapıldığı “Genomik ve Biyoinformatik” biriminde aktif olarak hizmet verilmektedir. Yüksek riskli patojenlerle çalışma imkanı sağlayacak “BSL3/ABSL3” biriminin 2018 yılında hizmete başlaması planlanmaktadır.

Ayrıca iBG-izmir, Avrupa Birliği Araştırma Altyapıları, Biyobanka ve Biyomoleküler Kaynaklar Araştırma Altyapısı (BBMRI-ERIC) konsorsiyumunun Türkiye temsilciliğini yapmakta ve ülkemizde biyobankacılık faaliyetlerini uluslararası mevzuat ile uyumlu şekilde düzenlenmesine öncülük etmektedir. BBMRI-ERIC’in temel amacı, araştırmacıların insan biyolojik örneklerine ve ilgili verilere erişmesini kolaylaştıran bir Pan-Avrupa araştırma ağı oluşturmak ve geliştirmektir. iBG-izmir’de yer alan biyobanka biriminin yapılanmasını tamamlaması ile kişisel güvenlik ve hakların korunduğu bir biyolojik örnek ve biyomoleküler kaynaklar veritabanı oluşturulmuş olacaktır. Biyobanka ile oluşturulacak bu veri tabanının yaşam bilimleri alanında kullanılması ile, insan sağlığını korumaya, hastalıkların tanı ve tedavisine yönelik temel ve translasyonel araştırmaların, çok daha kısa sürede ve yüksek sayıda örnek kullanarak yapılması mümkün olacaktır.

Merkezimiz bünyesinde yürütülen araştırmalar, birçoğu genç ve yaşam bilimleri alanında üstün başarılara sahip 19 grup lideri önderliğinde yürütülmektedir. Tüm grup liderlerinin uluslararası araştırma deneyimi bulunmaktadır. Merkezde farklı ülkelerden (Türkiye, Almanya, Güney Kore, Hollanda, Çin Halk Cumhuriyeti) araştırmacı ve uzmanlar bir arada çalışmaktadır. DEÜ iBG-izmir şu anda 93 çalışana ev sahipliği yapmakta. Bu bağlamda; DEÜ iBG-izmir çalışanlarının yüzde 60’ı araştırma ve teknoloji çalışanlarından oluşmaktadır. Enstitümüzde yüksek lisans ve doktora programları mevcut olup, farklı enstitülerden 43 yüksek lisans ve 26 doktora öğrencisi eğitim almaktadır. Ağustos ayı boyunca kayıda açık olan doktora programımıza 30 adedi YÖK’ten burslu olmak üzere çok sayıda yeni öğrenci alınacaktır.

DEÜ iBG-izmir 6 araştırma alanında faaliyet göstermektedir: Kanser, Genomik ve Biyoinformatik, İmmünoloji, Sinirbilim, Biyomühendislik ve Kök Hücre ve Rejenerasyon. Kanser alanında uzmanlaşan hem baş araştırmacı, hem de genç uzman araştırmacıların sayıca fazla olması nedeniyle, iBG-izmir’de halihazırda yürütülen projelerin yüzde 84′ü kanser biyolojisi ve genetiği, tümör immünoloji gibi kanser araştırmaları ile ilgilidir. Araştırma alanlarının ilerleyen aylarda “Epigenetik” ve “Moleküler Viroloji” alanları da eklenerek genişletilmesi planlanmaktadır. Faaliyet alanlarımıza uygun olarak; genetik hastalıkların tanısı ve genetik temelli tedavilerin geliştirilmesi, hücresel tedaviler, hedefe özgü biyofarmasötiklerin ve biyobenzer ilaçların üretimi, üç boyutlu kültür sistemleri, giyilebilir medikal cihazlar, biyosensörler ve lab on a chip sistemleri geliştirmek üzere gerek iBG-izmir araştırmacılarının gerekse kurum dışındaki araştırmacıların kullanıma açık cihazlar bulunmaktadır.

İzmir Uluslararası Biyotıp ve Genom Merkezi olarak Türkiye’nin gen haritasını çıkaracaksınız. Bu konudaki çalışma ne aşamada? Gen haritamıza bağlı olarak Türk genine özel ilaç üretilmesi gündemde. Özellikle hangi başlıklarda olması öngörülüyor?

Ailesel ve ender görülen hastalıkların kalıtsal özelliklerinin belirlenmesi amacını üstlenen bu proje; önemli toplum sağlığı sorunu ve/veya ölümcül hastalıklardan sorumlu gen ve/veya gen mutasyonlarının tanımlanmasını hedeflemektedir. Bu amaçla hastalık patogenezine yol açan mutant gen(ler) belirlenebilecek. Ayrıca geleneksel çalışmalar ile kıyaslandığında, geniş ailelere gerek duyulmadan çok daha az örnekle anlamlı sonuçlar elde edilebilmektedir.

Bu konuda nasıl bir ekip ile yol alıyorsunuz. Detayları hakkında bilgi verir misiniz?

DEÜ Sağlık Kampüsü içerisinde KB desteği ile kurulan iBG-izmirin bu konudaki çalışmaları 2015 yılında İzmir Kalkınma Ajansı desteği ile Dokuz Eylül Üniversitesi ve Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme A.Ş. (DEPARK) ortaklığında “sağlık teknolojileri hızlandırıcısı” olarak hizmet etmek üzere başlatılan “Bioizmir” projesi ile sürdürülmektedir. İzmir Sağlık Teknolojileri Geliştirici ve Hızlandırıcısı (Bioİzmir), laboratuvardan hasta yatağına diye adlandırılan zincirde önemli unsurları bir araya getirerek “tek durak” kavramı ile yaşama geçirilecek. Bölgesel, ulusal ve uluslararası bağlamda İzmir’in sağlık girişimleri ve inovasyonu kavşağı haline gelmesine hizmet verecek bir güdümlü projedir.  Tamamlanmak üzere olan Bioizmir Projesi kapsamında proje ekibimizde; farklı disiplinlerden akademik, uzman ve teknisyen araştırmacılar yer almaktadır. Protipleri üretilmesi planlanan biyobenzer ilaçlar, Bioizmir Projesi kapsamında inşaa edilen yapının içerisinde yer alan pilot üretim tesislerinde yapılacaktır.

Yerli ilaç üretimi konusundaki potansiyelimizi artılarımız ve eksilerimizle değerlendirir misiniz? Bu proje için ulusal-uluslararası destek alıyor musunuz?

Biyobenzer ilaç üretimi konusundaki proje, TÜBİTAK Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programı (1007) ve Kalkınma Bakanlığı tarafından sağlanan Araştırma Altyapısı Kurulum destekleri ile yürütülmektedir.

TÜBİTAK 1007 projesinin nihai amacı, etkin maddesi monoklonal antikor olan, ABD ve AB ülkelerinde ruhsatlı bir biyoteknolojik ilacın biyobenzerinin yerli olarak geliştirilmesi ve ruhsatlandırılarak ticarileştirilmesidir. İlk aşaması 4 yıl içinde tamamlanması planlanan projede hedeflenen çıktılar, (1) master hücre bankası; (2) saflaştırılmış biyobenzer etkin madde, ve (3) biyobenzer ürünün farmasötik olarak kullanılabilir formudur.

Araştırma Altyapısının kurulumu da biyoteknolojik ilaç üretimi konusunda uluslararası deneyime ve tanınırlığa sahip firmaların desteğinde yapılmaktadır.

Türkiye’nin bölgenin ilaç teknoloji üssü olması potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle İzmir’in gerek Expo adaylık sürecindeki sağlık temasıyla ön plana çıkması, gerek termal altyapısı, gerekse üniversiteleri ve akademik kadrosu ile Türkiye’nin ilaç ve sağlık alanında yeni üretim üssü olabilir mi? Bu konudaki şehrin durumunu değerlendirir misiniz?

Türkiye’nin en önemli dış ticaret kentlerinden biri olan İzmir, hem Avrupa Birliği ülkelerine, hem de Yakın ve Orta Doğu ülkelerine yakın olan coğrafi konuma sahiptir. Sağlık turizmi ve termal turizm, İzmir’e değerli yatırım fırsatları sunmaktadır.

İzmir, stratejik konumu ve medikal yatırım alanları ile İzmir, “know-how” transferi gerçekleştirme konusunda öncü ve sağlık sektörü için ideal bir yatırım yeridir.

Aynı zamanda; Türkiye’nin en fazla yabancı sermaye çeken ve dış ticaret yapan kentlerinin başında The Brookings Institute tarafından yayınlanan Global Metro Monitor 2014 Raporu’na göre dünyada en hızlı yükseliş gösteren küresel metropol ekonomileri arasında 2. sırada yer almaktadır. 13 organize sanayi bölgesi, 2 serbest bölge ve 4 teknoloji geliştirme bölgesine sahiptir.

Türkiye her yıl 8 bin çeşit ithal ilaç için 15 milyar dolar, biyoteknolojik ilaç için ise 5 milyar dolar harcama yapıyor. Merkez olarak bu bağımlılığı azaltmak için yeni projeleriniz neler olacak? Üzerinde çalıştınız başlıklar neler –neler olacak? Merkez olarak yaşadığınız sorunlar ve beklentileriniz neler?

Özellikle, yerli özel sektör ihtiyacına yanıt vermek üzere biyobenzer veya orjinal biyoteknolojik ilaçlara (memeli hayvan hücresinde üretilenler) yönelik Ar-Ge çalışmaları, Master Hücre Bankası oluşturulması ve cGMP (Current Good Manifacturing Practices) koşullarında Faz I klinik araştırmaları için yeterli miktar ve kalitede pilot ürün üretilmesini sağlayacak çalışmalar gerçekleştirilecektir. Pilot üretim birimi ile biyolojik ilaçlar konusunda yürütülen pilot üretim öncesi Ar-Ge faaliyetleri ile endüstriyel üretim faaliyetleri arasında kritik bir köprü görevini üstlenecek.