“TOPLUMDAN ALDIKLARIMI, TOPLUMA VERMEKLE YÜKÜMLÜYÜM”

IMG_1154

İnci Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Üyesi görevlerini yürüten Perihan İnci, EGİAD’ın 18. Dönemi ile birlikte EGİAD Danışma Kurulu Başkanlığı görevini de üstlendi.

EGİAD sürekli yayını YARIN Dergisi’nin konuğu olan İnci, sivil toplum kuruluşlarında (STK) görev almanın gönüllülük esasına dayalı olduğunu anlatıyor. İnci, “STK’ların içinde bir takımın parçası olabiliyorsanız çok şey öğreniyorsunuz. Tabii STK’lar networking için iyi bir yer. Ama ben networking’den ziyade, bu kurumlarda başkalarından bir şey öğrenmenin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Hayat boyu bir şeyleri öğreniyorsunuz. Toplumdan aldıklarımı, topluma vermekle yükümlüyüm. Ben nasıl başkalarının tecrübelerinden faydalanıyorsam, başkaları da benim tecrübelerimden faydalanabilmeli” dedi.

EGİAD’ın 35 yıllık geçmişinde ilk kadın danışma kurulu başkanı olarak önceliklendireceği başlıklara dikkat çeken İnci, “İzmir’in bütün köklü kurumlarına ve STK’larına baktığımızda, kadın temsil sayısı ve görev alma oranı son derece az. İzmir özelinde bunun kuvvetlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda farklı projeler yapabiliriz” dedi.

Sizi tanıyabilir miyiz?

1963 İzmir doğumluyum. İlkokulu İzmir’de bitirdikten sonra ortaokul ve lise öğrenimimi Galatasaray Lisesi’nde tamamladım. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdim. 1986 yılında evlenerek Antalya’ya yerleştim ve iş hayatıma başladım. Yaklaşık 20 sene tekstil sektöründe çalıştım. 1990′lı yıllarda eş zamanlı olarak İzmir’deki aile şirketlerimizin yönetim kurullarında yer aldım. 2003 yılında İnci Holding yönetiminin ikinci kuşağa devrinden sonra daha farklı roller almaya başladım. 2004 yılında kurucumuz babam Cevdet İnci’nin vefatından sonra İzmir süreci yoğunlaştı. 2008′de ilk girişimim olan Antalya merkezli Step Tekstil A.Ş.’deki hisselerimi ortağıma devrederek tekstil sektöründen çıktım.

Bu konuda bir ukde var mı?

Yok. O işi çok keyifle ve severek yaptım. 7-24 çalıştım. Tekstil sektöründe çok şey öğrendim. Üretimden satışa kadar bütün tedarik zincirini baştan başlayarak deneyimledim. Kendime ait ilk şirketi bu sektördeki tecrübeme dayanarak kurdum. Tüm bunları yaparken aynı zamanda İnci Holding’in Yönetim Kurulu üyesiydim. 2004’ten itibaren aile şirketine odaklandım. 2013 yılı Ocak ayından itibaren üç sene boyunca İnci Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendim. 2007′de PBA şirketini kurdum. Bu, aynı zamanda İnci Holding’in kurumsallaşma çalışmaları içinde ortaklık yapısının tüzel yapılara devri aşamasıydı. Bugün PBA kendi yatırımlarıyla belli bir boyuta geldi. 1999-2009 yılları arasında Belçika Antalya Fahri Konsolosluğu görevini de sürdürdüm. 2007′de Harvard Business School’a gittim, yoğunlaştırılmış bir Advance Managment Programı’na katıldım. Amaç hem dünyayı hem de ABD’nin iş yapış şekillerini anlamaktı. Etkileşimde bulunduğum dünyanın ve ABD’nin en büyük şirketlerinden gelen 150 C level iş insanından öğrendiklerimle farklı bir bakış açısı kazandım.

IMG_1162

Sivil toplum kuruluşlarında (STK) görev alma sürecinizi anlatır mısınız?

İş hayatım boyunca hep “Nasıl daha iyisini yaparım” arayışında oldum. STK serüveni 1990 yılında Antalya Kaleiçi Rotary Kulüp üyeliğim ile başladı. Rotary Kulüp’ün ‘Kendinden önce hizmet’ anlayışı yaşama felsefem ile uyumlu idi. Sonrasında kimsesiz çocuklar için kurulan bir dernekte görev aldım. 1990 ve 1992 yılında çocuklarım dünyaya geldi. İş hayatına ara vermeden çalışmaya devam ettim. Ancak İzmir-Antalya-İstanbul üçgenindeki yoğun yıllarda STK’larda çok görev alma imkanım olamadı.

2000’li yıllar holdingin kurumsallaşma çalışmalarına yoğunlaştığımız bir dönemdi. TKYD’nin çalışmalarından bu dönemde çok faydalandık. İlerleyen senelerde TÜSİAD’ın Aile Şirketleri Kurumsallaşması ve daha sonra Endüstiri 4.0 ile ilgili çalışma gruplarında yer aldım. Hep işimizle ilgili bana vizyon katacak ilgili STK’ların içinde olmaya çalıştım.

İnci Holding’teki Başkanlık dönemim çok yoğundu. O dönemde STK’larda aktif görev alamadım. TÜSİAD’ın alt çalışma gruplarında kalmaya özen gösterdim. Başkanlığım esnasında TAYSAD Yönetim Kurulu üyeliğim başladı ve altı sene sürdü. TÜSİAD’da 2018 yılında TÜSİAD SD2 programının başlattık ve liderliğini 6 sene sürdürdüm.2021 yılından bu yana da yönetim kurulu üyesi ve Dijital Türkiye Yuvarlak Masa Başkanı olarak devam ediyorum. 2021-2024 döneminde aynı zamanda hem TKYD, hem ESİAD Yönetim Kurulu Üyesi idim. 2024 yılı itibariyle TÜRKONFED Yönetim Kurulu ve Yürütme Kurulu Üyesi oldum. STK’lar görevlerim; devir alıp, devir ederek yoğun bir şekilde devam ediyor. Ben her ihtiyaç duyduğumda STK’ların yaptığı çalışmalardan ve başkalarından çok şey öğrendim, bu sayede zenginleştim. 2023 yılından bu yana tekrardan İzmir Belçika Fahri Konsolosu olarak görevlendirildim. Bu sorumluluk da gönüllü, fahri bir görev. Hem Antalya sürecinde hem şimdi üstlendiğim bu diplomatik görev tamamen farklı yeteneklerimi geliştirmemi sağladı.

IMG_1134

STK’larda görev almak nasıl bir farkındalık yarattı?

STK’lar tamamen gönüllülük esasına dayanıyor. Takım kurmanız, insanları motive etmeniz, proje üretmeniz ve çözümün parçası olmanız gerekiyor. STK’ların içinde bir takımın parçası olabiliyorsanız çok şey öğreniyorsunuz. En başta egoları yönetmeyi öğreniyorsunuz. Tabii STK’lar networking için de iyi bir yer. Ama ben networking’den ziyade, bu kurumlarda başkalarından bir şey öğrenmenin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Benim için networking’in anlamı; kartvizit alayım vereyim değil. “Başkası ne yapmış? İşinde nasıl yürümüş? Nasıl başarılı olmuş? Nasıl başarısız olmuş?” demek. STK’larda bunları öğrenme fırsatı bulabildim.  

Hayat boyu bir şeyleri öğreniyorsunuz. Eğitim hayatım boyunca devlet okullarında okudum. Ailem beni okutmak için oldukça ciddi fedakarlıkta bulundu. Devlet benim için bir bütçe harcadı. Toplumdan aldıklarımı, topluma vermekle yükümlüyüm. Tecrübelerden nasıl faydalanıyorsam, başkalarının da benden öğrenmek istediği bir şey varsa onu topluma vermek durumundayım. Belli bir yaşa kadar STK’larda öğreniyorsunuz. Belli bir yaştan sonra da öğretiyorsunuz, tecrübelerinizi paylaşıyorsunuz, gönüllü olan ile etkileşimde bulunuyorsunuz. Bugün çocuğunuza bile bazı şeyleri vermekte, öğretmekte zorlanıyorsunuz, ama gönüllü kuruluşlarda ihtiyacı olana ihtiyaç duyduğu bilgiyi, tecrübeyi paylaşmayı ben çok önemli görüyorum.

EGİAD’ın 35 yıllık geçmişindeki ilk kadın Danışma Kurulu Başkanısınız. Bu dönem yönlendirmelerinizde önceliklendireceğiniz başlıklar neler olacak?

35 yıl çok uzun bir zaman değil. Kadın odaklı olmayan STK’larda kadınların yönetim kurullarında yer alması ve başkan olması çok yeni. ESİAD bile ilk kez bir kadın başkan çıkarabildi. İlk kadın danışma kurulu başkanı olmamı buna bağlıyorum. İzmir’de toplumda kadın-erkek eşitliğinde çok daha eşit bir görünüm versek de henüz çok geride olduğumuzu düşünüyorum. İzmir’in bütün köklü kurumlarına ve STK’larına baktığımızda, kadın temsil sayısı ve görev alma oranı son derece az. İzmir özelinde öncelikli olarak bunun kuvvetlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hem STK yönetimlerinde hem şirketlerin yönetim kurullarında yüzde 50 oranını yakalamamız gerektiğine inanıyorum. Bu konuda farklı projeler yapabiliriz.

Diğer yandan teknoloji alanında ciddi bir fırsat penceremiz var. O fırsat penceresini aralayacak olanların da genelde genç iş insanları, özelde de kadınlar olduğuna inanıyorum.  İşlerimizi dönüştürmeliyiz. Aslında çok da fazla sermaye gerektirmeyen bazı teknolojik alanlarda ya da inovatif bir yaklaşımla sonraki aşamaya sıçramamız gerekiyor.

Bunu sağlamak üzere neler yapabiliriz? Ege Bölgesi olarak avantajlarımız neler?

İnsan kaynağı…Genç iş insanlarının yaklaşımını da olumlu buluyorum. Dünyaya daha fazla açılmamız ve iş yapış şekillerini daha iyi anlamamız gerekiyor. Fuarları, platformları, trendleri yayınları daha fazla takip etmeliyiz. Biliyorum; Türkiye’nin gündemi çok kalabalık ve insanın odağını bozuyor. Ancak hem Türkiye’nin gerçeklerini yakalamalı hem de dünyayı çok iyi izlemeliyiz. Daha meraklı ve öğrenmeye her yaşta açık olmalıyız. İşlerimizde artık kuşaklar arası geçiş çok belirgin. İzmir’de bunu net görüyorum. İşler bir sonraki kuşağa devrediliyor. İyi eğitimli genç iş insanlarımız var ve onların yeterli sermayesi var. Bu yeterli sermayeyi inovatif yaklaşımla yeni işlere kanalize etmek gerekiyor. Her şeyin para olması gerekmiyor. Ortamın sağlanması, projelerin geliştirilmesi, proje gruplarının oluşturulması, üniversitelerle iş birliği ya da farklı kurumlarla araştırma yapmak gibi… Örneğin; yurt dışında enstitüler var. Bizde yok. Devlet de teşvik edecekse bu tarz modellemeleri teşvik edebilmeli. İnovasyon merkezleri, inkübasyon yerleri gibi… Bunların iyi çalışıp, oralardan çıktıların elde edilebiliyor olması gerekiyor.

İzQ bu konuda bir takım kaptanlığı yapabilir mi? Mevcut yapılanma daha çok güçlenip, oradan doğru yol alınabilir mi?

“Nerede başladık, nereye gittik? Daha fazlasını yapmak için nelere ihtiyaç var?” Bunlara bakmak lazım. Çünkü dünyada iyi örnekleri var. Çok hızlı ve başarılı sonuçlar elde ediliyor. Amacımız “Biz daha iyisini nasıl yapabiliriz?” olmalı. Buna odaklanmak gerekiyor. Başkalarından öğrenme benim çok önemsediğim bir model…

İzmir aynı zamanda çok iyi ve köklü üniversitelere sahip bir şehir. Bu özelliği iyi kullanmalı. Üniversite-sanayi iş birliğini optimum düzeye çıkarmalıyız. Gündemimizde yoğun şekilde yapay zeka var. Ancak öncelikli tek konu yapay zeka değil. Yapay zekanın gelişmesi için kuvvetli bir alt yapıya ihtiyacı var. Mesela insan kaynağına, mesela enerjiye ihtiyacı var. Enerjiye niye ihtiyacımız var? Veri merkezleri için gerekiyor. Data center’ımız olmadan, enerjimiz olmadan yapay zekayı ne yoğunlukta kullanabiliriz? Bu konuya eğilen bir bilenimiz var mıdır? Ben bilmiyorum. Önümüzdeki dönemde EGİAD ile birlikte bunlar araştırılıp buralardaki kaynakları nasıl yaratacağımızı bulmalıyız. Yapay zeka ile bir yerlere varabilmemiz için bizim çok şey yapmamız gerekiyor.

Bunları başlıklandırmanızı istesem…

Yapay zeka veriyi işliyor. Önce ona data toplamalıyız. Yaklaşık 8-10 sene önce ‘Big Data’ kavramını konuşuyorduk. Şimdi yapay zeka konuşuyoruz. Datayı toplayanlar bugün yapay zekada hızlı yol alabiliyor. Zaten o değişimi yapabilenler de o datayı toplayanlar oldu. Biz data toplamanın neresindeyiz? Dataları topladığımızda depolayabileceğimiz bir yer var mı? Bu soruları sormamız gerekiyor. EGİAD olarak bu başlıkları konuşmamız gerekiyor. World Economic Forum’da ya da başka platformlarda trendleri konuşuyoruz. O trendler doğrultusunda çalışmak için nelere ihtiyacımız var? Bunları ortaya koymamız gerekiyor. İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik konusu 2 ayrı ve kendi başlarına çalışmamız gereken çok önemli başlıklardır. Hep geçmişe bakıyoruz. Bu yaklaşımı doğru bulmuyorum. İleride ne yapıyoruz ne yapacağız, neye ihtiyacımız var? Yüzümüzü geleceğe dönmeliyiz. Geçmiş bitti, gitti. Ders alabiliriz. Neyi farklı yapacağız ona bakmalıyız. Geçmişteki başarısızlıklarımızdan bir ders alarak yeni bir hikaye yazmalıyız.

IMG_1150

“Öncelikle karar vermemiz gerekiyor” diyorsunuz.

Kararsızlık da aslında bir karar. Her şeyden önce kararsız kalmak bence atıl kalmak, hiçbir şey yapmamak demek. İzmir olarak yapay zeka merkezi ya da yapay zekanın hub’ı olalım. Söylediğim gibi bu konuda enerjinizi sağlayabilecek sermaye var mı? Bunlar çok büyük yatırımlar. Bu yatırımları nasıl çözeceğimize odaklanmalıyız. Hedefe doğru giderken nelere ihtiyaç olduğunu iyi belirleyip, onları hızla gerçekleştirmek gerekiyor. Aklınıza gelecek her şey aslında dataya bağlı. Her işletmenin kendi datalarını topluyor olması gerekiyor. Dolayısıyla datayı toplamak için de bir miktar yatırım gerekir. Merkez, enerji, data… Bu konularda eş zamanlı bazı şeyleri önceliklendireceğiz ve gerekenleri yapacağız. Tabi siber güvenlik konularını da çalışmamız gerekiyor. Orası da ayrı bir derya deniz…

EGİAD’ın bir Yönetim Kurulu var. Ben ancak tecrübelerimle katkıda bulunabilir, yön gösterebilirim. Sonuçta her şey tecrübe ederek, yaşanarak öğreniliyor. STK’larda insanlar tecrübeyi dinliyorlar, bir kolektif akıl oluyor ve tecrübe de onun içine giriyor. EGİAD’da hem yaşanmışlıklardan hem de o gençliğin verdiği aktiflikten çok şey ortaya çıkacağını, çok şeyin filizleneceğini düşünüyorum.

Genç işsiz gerçeğimiz var. EGİAD geçtiğimiz günlerde Ne Eğitimde Ne İstihdamda olan (NEET) Gençler gerçeğini özel bir rapor ile kamuoyu ile paylaştı. Bölgedeki genç istihdamı burada tutabilmek, beyin göçünü önlemek anlamında yapılması gerekenler neler?

Türkiye’nin en büyük problemi İzmir için de farklı değil, eğitim. Eğitimsizlik bizi her boyutta yere çarpıyor. Hakikaten yerden kalkamıyoruz. Eğitim başlığına ağırlık verilmeli. Eğitilmişlerin eğitimi de okul ile sınırlı kalmamalı, yaşam boyu eğitim anlayışını yerleştirmeliyiz. Staj tarzı, proje çalışması gibi farklı paydaşların yer aldığı modelleri geliştirmemiz gerekiyor. Okul eğitiminde de olsa birlikte çalışma, birlikte öğrenmek… Bir de uzmanlık geliştirmek önemli. Gençleri uzmanlaşmaya doğru da yönlendirmemiz gerekiyor. Genç bireyler olarak her şeyi denemek isteyebilirsiniz. Onu da yapayım, bunu da yapayım. Bir yandan da gerçeğimiz var. Belli bir yaştan sonra çalışmak ve bir kazanca sahip olmak gerekiyor. Ancak bu şekilde finansal özgürlüğe ve belli bir yaşam kalitesine ulaşabilelim. Yaşam boyu eğitime odaklanmalıyız.

Şimdi, dönüştüreceğimiz gençlerimiz var. Okuldan çıktılar, ama bence teknolojiyle ilgili hakimiyetleri ellerindeki cep telefonunun ötesinde değil. Hatta ellerindeki akıllı cep telefonunun bile kapasitesini fark edebildiklerini düşünmüyorum. Onun bile kapasitesinin ne kadarını kullanıyorlar? Aslında akıllı cep telefonlarının kullanım kapasitesini arttırmalıyız. App’ler var. Çok cüzi bir ödeme ya da ücretsiz oluyorlar. Birincisi o ücretlileri nasıl kullandırabiliriz? Aslında dönüşümün başı orada… İnsan dönüşümü diyoruz, elimizde de akıllı telefon var. Oradan başlayıp sonra da daha ileri eğitimlerle, onları dijitalde ve teknolojilerin kullanımında eğitmemiz gerekiyor. Buna da işyerlerimizden başlamamız gerekiyor. Teknoloji okuryazarlığını özellikle genç kuşakta daha fazla arttırmak gerekiyor. Bir de teknoloji ile makineler arasındaki entegrasyonu sağlamak için teknolojiye hakim olmak gerekiyor. Siz makineyle o bağı sağlayamıyorsanız, geçmiş olsun. Dolayısıyla uzmanlaşma eğitimleri önemli. Kodlamanın modası geçti. Çünkü yapay zeka onu zaten bize veriyor. Ama gene de temellerini bilmemiz lazım. Belli alanları ve dijital teknolojileri tespit edip, o alanlarda uzman yetiştirmeliyiz. Mesela; data, data analitiği, data toplama, data işleme, yapay zeka analitiği, siber güvenlik alanlarında olabilir.

İzmir’deki kadın dernekleri sayıca fazla… Bu dernekler güçlerini daha fazla birleştirebilir mi?Hem finansman anlamında hem insan gücü anlamında ortak bir havuzda birleştirilerek daha büyük projeler ve Türkiye’de daha fazla ses getiren projeler oluşturulmalı” yorumlarıyla karşılaşıyoruz. Dünya ve Türkiye’yi de yakından takip eden biri olarak burada nasıl bir modelleme önerirsiniz?

Bu yorumlara katılıyorum. Çok fazla fragmantasyon var. Odaklanma şart. Kadın derneklerinin odağı için konsolidasyon olabiliyorsa konsolidasyon. Yok olamıyorsa da belli bir odağa doğru gidilmesi. Bu odak bir sene eğitim ise, bir sene sonra evdeki kadınların iş hayatına kazandırılması olabilir. Sonuç odaklı olup, çıktılarını alabilmek… Sonuç odaklı gitmek gerekiyor. 10 kadın derneği aynı konuda proje üretip, ucunda küçük küçük ödüller koymak yerine belki birleşik bir havuz oluşturup, dişe dokunur bir fayda sağlayabilmek çok daha önemli.

Her derneğin aynı zamanda uzmanlığı var. Dolayısıyla bu uzmanlıkları da değiş-tokuş etmek gerekiyor. Bende olmayan şeyi sizden alabilmeliyim. Sizde olmayana benden bir katkı konmalı. Uzmanlığı paylaşabilmeliyiz. “Küçük olsun benim olsun” çağı geçti. Her ne kadar biz dünyada globalizasyondan lokalizasyona doğru gidiyor isek de bilgiyi paylaşmak çok hızla çoğalmasını sağlıyor. Bu paylaşımı sağlamak lazım. Yönetim kurullarına ve yönetim kademelerine kadının girmesi gerekiyor. Bunun için çalışmalar yapılmalı. Yönetim kademelerine kadın girdikçe ortam farklılaşıyor. Ayrıca belediyeler bünyesindeki her iş başlığında kadınları görebiliyoruz. İnanın kadın ortamı değiştiriyor. Daha ince iş yapıyor. Bir işin tanımı iyi yapıldığı zaman, onu kadın da erkek de yapabilir. Daha önce sadece erkek işi olarak görülen şeylerin de kadınlar tarafından yapılabildiğini görüyoruz. Kadının kendi kapasitesini anlaması, kendine güvenmesi gerekiyor.

Size bugün bir imkan verilse ve “Bir proje geliştirin” deseler, hangi projeyi hayata geçirmek isterdiniz?

Teknoloji eğitim merkezi ve sürekli eğitim merkezi üzerine çalışmak isterdim. Yapay zeka üstüne çalışacak bir enstitü kurmak isterim. Çeşitli laboratuvarları deneyimleyerek, yaş sınırı gözetmeden o teknolojik dönüşümü sağlayabilecek bir eğitim merkezi olabilir. Hem eğitim hem de inovasyonun bir arada bulunduğu bir inovasyon merkezine ihtiyaç duyuyoruz. Gerçek anlamda bir inovasyon merkezimiz var mı? Yok. Şöyle söyleyeyim, inovatif düşüncesi olan gelsin değil; orada inovasyonu yaşayarak, nasıl inovatif düşünülür, nasıl yapılır onu öğretecek. “Learning by doing” diğer bir ifadeyle “Yaparak Öğrenme” … Bizde o yok. İnovasyon merkezinde sen inovasyon şirketiysen gelip orada bir şeyler yapabilirsin.   Sana teşvik de var ama “İnovasyon nedir, nasıl düşünürüz?” İşte o yok. İzQ’nun içinde açılan müze ve deneyim merkezinde çocuklar için çok güzel bir yapı oluşturdular. Bizim müzelerimiz eksik. İzmir Kültür Sanat Fabrikası bu konuda çok güzel bir model oldu. Yurt dışındaki teknoloji müzeleri gibi modeller bizim ülkemizde de geliştirilmeli. Natural History Museum gibi… Bunlar eğitimin bir parçası.

Bu kadar yoğun tempo içinde kendinizle kalabildiğiniz zaman dilimleriniz oluyor mu?

Seyahat etmeyi seviyorum. Benim öğrenmemin bir parçası ve iş seyahatleri ile birleştirerek yol alıyorum. Eskiden vakitsizlik nedeniyle bir-iki gün olan iş seyahatlerini biraz daha uzatma şansım var. Gittiğim ülkenin yayınlarına gazetelerine bakmaya ve o ülkelerin günlük yaşamlarını, ekonomilerini gözlemlemeye özen gösteriyorum. Onun dışında okumaya çok düşkünüm. Ama okumaya eskisi kadar vakit ayıramıyorum. Kitap dinlemeye çalışıyorum. Her sabah günlük sabah ekonomi programlarını takip ediyorum. Hafta sonları çok iyi dinlenmeye çalışıyorum. Bir sonraki haftayı ve seyahatleri programlayarak geçiriyorum. Sürekli takip ettiğim World Economic Forum’un bazı kanalları, application’ları var. Günlük bilişsel egzersizlerimi yapıyorum. Yürüyüşe ve yazın yüzmeye vakit ayırıyorum. Deniz en büyük tutkum; kenarında, üstünde ve içinde olmak için her tür fırsatı değerlendiriyorum.

İş dünyasında; finansal okur yazarlık, risk yönetimi ve etik anlayış başlığının eksik olduğunu görüyorum. Etik konusunda yapacak çok şey var ama ben özellikle STK’ların etik konusunda çalışmaları gerektiğine inanıyorum. İş, toplum hayatı, kamu kurum ve kuruluşlarında ve STK’larda etik konusunu çok önemsiyorum. Çünkü bunlar birbirine bağlı… Etik, hukuk gibi yapısal konulara önem vermemiz gerekiyor.