ARICILIKTA KATMA DEĞERLİ ÜRETİME ODAKLANILMALI

 

 

seda gök genel

GÜNDEME DAİR…

 

Anadolu’da arıcılık çok eski dönemlerden bu yana yapılıyor.  Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne giderseniz, üzerinde arı resimleri basılı olan sikkeler göreceksiniz. O dönemlerden bu yana gelen bir kültürden bahsediyoruz.

Ama biz arı bakıcısı mı olacağız,  arıcı mı?   Bizde arıcılık yüz yıllardır var ama baldan öteye geçememiş. Türkiye’nin bu soruyu kendisine sorması, politikalarını ona göre benimsemesi ve uygulaması gerekiyor. Türkiye’de hala arı ürünlerine yönelik bir standart yok.  Yalnızca balın bir kodeksi var. Fakat bir propolis veya arı sütü kodeksi yok.  Baldan öteye geçemediği için de verimimiz düşük. Aslında Türkiye bütün alt yapısıyla arıcılıkta bir üs olabilecek gücü var.  Zenginlik içerisinde fakirlik yaşayan arıcılık, bu konuda nasıl yol alacağını belirlemek zorunda.

Biraz rakamlarla sektöre baktığımızda;  bugün Arıcı Kayıt Sistemi’ne göre Türkiye’de toplamda 7 milyon kovan var. 7 milyon kovanın yaklaşık olarak 4,5-5 milyonu aktif.  1-1,5 buçuk milyonu ise pasif kovan. Pasif kovandan kast ettiğimiz; o yılın üretimine katkıda bulunmayan ancak arı varlığı açısından da yaşamını sürdürüp üretim potansiyeli olan kovanlar… Evet. Bu kovan varlığı ile Çin’den sonra dünyada ikinci sıradayız.

Arıcılık sektörünün yaş ortalaması da; 55-70 yaş arası… Bu alana gençleri daha fazla çekmek için çaba harcanıyor ama bunlar ne ölçüde yeterli oluyor?

Bu sektörün potansiyel büyüklüğü ise 500 milyon TL. Sektör gerçekten tam anlamı ile bu potansiyelini verimli olarak kullansa katma değerli ihracat dediğimiz başlıkta yol alabileceğiz.

Sizlere Dünya Arıcılık Kongresi’nde bir sektör temsilcilisinin yaşadığı olayı aktarmak istiyorum.

Güney Kore’de yapılan kongrede Çinli bir firma, Türk standına gelip  ‘Bu yıl bize bir ton propolis üretir misiniz? Biz hemen satın alacağız’ dediler. Ama yoktu, ‘Üretemeyiz’  dedik. Talep var ama kullanmıyoruz.  Çünkü talebe cevap verebilecek katma değerli üretim için altyapımız yok.

Bir takım kuruluşlar bu durumu fark etmeye başladı. Mesela TKDK, Ipard çerçevesinde, genç çiftçi projeleri geliştirildi. Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği(TAB) proje üretiyor. Şu anda TAB’ın ürettiği projeler ile ürünleri çeşitlendirmeye çalışıyoruz.

Sektörün durumunu kanaat önderleri ile konuştuğumda arı bakıcısı olmak ile arıcı olmak arasındaki farka dikkat çektiler. Arı bakıcısı, arıya yem verir, arıları besler, bir sonraki seneye çıkarır, ama istediği gibi bal alamaz. Hâlbuki arıcı; arı ile oynar, arıyı yoğurur, güdüler ve maksimum verimlilikte bal almak için her türlü teknik uygulamayı da kullanır.

Bizim arıcılık kültürümüz var. Marifet bunu kullanabilmekte…