“İZMİR, ÖNCELİKLE KENDİ ŞEHRİNDEKİ FAKİRLERE SAHİP ÇIKMALI”

 

RÖPORTAJ: SEDA GÖK

IMG_382969 yıldır, yılın 11 ayı ve her ayın 10. günü İzmir İl Fakirlerine Yardım Derneği(İZFAK),  şehirdeki 600 ailenin hayatına dokunuyor. Bazılarına erzak, bazılarına eğitim, bazılarına giyim, bazılarına kira yardımı, bazılarına ise yatalak oldukları için bakım desteği sağlıyor.

İzmir İl Fakirlerine Yardım Derneği Başkanı Sancar Maruflu, İzmir’deki nüfusun yüzde 69’unun yoksulluk sınırında olduğuna dikkat çekip “İzmir’de her gün 14-16 bin aile o gününü nasıl geçireceğini düşünerek güne başlıyor.  Bu İzmir’in gerçeğidir. İzmir’de fakir çok…” diyor. İzmirli’nin öncelikle kendi şehrindeki fakirlere sahip çıkması gerektiğinin de altını çizen Maruflu,

 

“İzmirli elini cebine sokmaz. İzmirli’nin cebinde akrep var. İzmirli iktidarın yönlendirmesi ile yardım yapar. Yardımı da gösteriş için yapar” diyerek sitemini anlatıyor.

 

 

Sancar Maruflu ile dernek faaliyetleri üzerinden İzmir’deki fakirlerin yaşam koşulları, bu alanda yapılması gerekenler ve derneğin hedeflerine ışık tuttuk.

 

-İzmir İl Fakirlerine Yardım Derneği olarak İzmir’de herkese el uzatıyorsunuz. Bu derneğin hikâyesini sizden bir kere daha dinleyebilir miyiz?

Ecdat yadigârı bir dernekten bahsediyoruz.  69 yıllık bir derneği konuşuyoruz.

-Bu derneği kimler kurmuş?

Doktor Behçet Uz, Süleyman Ferit Eczacıbaşı, Şerif Remzi Reyend, Lutfullah Baydoğan, İbrahim Sezai Berki, Lutfi Krom, Reşat Leblebicioğlu, Dr.  Zeki Kadri ile İzmir’in önde gelen ailelerinden olan Albayraklar, Pakalın’lar, Sevil’ler, Karakaş’lar, Filıbeli’ler, Şamlı’lar, Kayın’lar, Celasun’lar, Serter’ler, Akseki’ler ve Karacasulu Aileleri’nin büyüklerinin aralarında olduğu isimler kurmuş. Derneğe sonradan Emine Girgin, Nuri Savaş, Hasan İkbal, Mazhar Zorlu başkanlıklar yaptılar.  Şimdi de ben başkanlık görevini yürütüyorum.

Bulunduğumuz bu 2 daire ofis,  Sadullah Hamit Birsel’in bağışı olarak, derneğin kendi mülküdür. Yılın 11 ayı, el avuç açmayan, dilenmeyen gerçek fakire ulaşırız. Ayrıca kendi mülkümüz olan Alsancak’taki zemindeki odamızdan da yardım dağıtımlarını yapıyoruz. Her ayın 10′ncu günü buraya gelin ve buraya gelenleri izleyin. Size İzmir’in gerçek manzarasını, fakirlerini göstereyim. Siyasilerin öyle ellerine mikrofon alıp konuştukları gibi değil Türkiye, İzmir… Bizim yaptığımız işlerde öyle fakir varoşlar da değil. Bugün Alsancak’ın göbeğinde yaşayan fakir insanlarımız da var. Bir zamanların ünlü İzmirli ailelerinin ebeveynleri bunlar arasında yer alıyor. Hep para gelecek gibi düşünmüşler. Alsancak’ta en güzel yerde kadının evi var. Ama telefonu kapalı, mutfağında hiç bir şey yok, yakacağı yok evi buz gibi… Bu ve bunun gibi bir sürü olayları görüyoruz ve yaşıyoruz. Bir zamanların ünlü işadamlarından birinin eşi bu anlattığım hikâyeler arasında… Bir zamanların ünlü modacısı… Her şeyini yitirmiş. Alsancak göbeğinde dükkânı vardı. Ama sonra kirasına, erzakına biz destek olduk. Yurt dışından zorunlu Kanser ilaçlarını getirttik ve Temizliğini, Bakımını biz sağladık. Halen yardımlarını üstlendiğimiz buna benzer örneklerimiz var. İlgi ve desteklerimizi sürdürüyoruz. Yani gerçek fakir-fukara,  muhtaç her yerde var. Sadece varoşlarda değil. İZFAK’ın temel ilkesi: ‘El avuç açmayan dilenmeyen, gerçek fakire,  fukaraya ulaşmaktır.’ bu bizim 69 yıllık geleneksel ilkemizdir.

Bu kişileri nasıl buluyorsunuz? Size onlar mı geliyor?

Yakın çevreden, muhtardan, polis karakolundan, kapıcıdan bilgi gelebiliyor. Biz de tahkikat yaptırıyoruz.  Doğru çıkarsa programımıza alıyoruz. Yardımlarımızın bir kısmını buradan, dernek merkezinden dağıtıyoruz. Bir kısmını da evlerine götürürüz. Kemal Zorlu bize araç tahsisi yapar, o araçlarla yaşlı ve engelli ihtiyaç sahiplerinin ayağına götürürüz.  Kentimiz İzmir’de özürlü ve engelli olanlar da çok. Onlara da ulaşmak görevimiz. Bu dernekte siyaset olmaz. Siyasi yatırım yapmak isteyenlere, burayı siyasi basamak olarak kullanmak isteyenlere de bu dernekte yer yok.

Bu şekilde ayda kaç kişinin hayatına dokunuyorsunuz?

Kayıtlı 1360 ailemiz var. Yapılan bağışlara ve bütçe durumumuza göre her ay ortalama 600 aileye ulaşıyoruz. Bir ay hariç her ay, yılın 11 ayı dağıtım yapıyoruz. Ramazan ayında 3 bin kişi oluyor. Kurban Bayramı’nda 2 bin kişiye ulaşıyoruz.

Geçen Kurban Bayramı’nda 11,5 ton et dağıttık. Ortalama her ay 22 ton erzak ve ana tüketim malzemesi dağıtıyoruz. Paketlerin içinde, un, bulgur, makarna, şehriye, pirinç, çay, şeker, reçel, yağ, fasulye, nohut, mercimek, zeytin,  peynirinden kahvesine helvasına varıncaya kadar her şey var.

Bizde ana ilke olarak, “sağ elin verdiğini sol el görmesin” mantığı vardır. Kimseyi teşhir etmeyiz. Kürk mantolu hanımlarımız yılda bir iki kere dağıtım yapıp yaptıkları dağıtımın 20 misli kadar medyaya çıkıyorlar. Yaptıklarını Medya malzemesi olarak kullanıyorlar. Bazıları da siyaset malzemesi olarak kullanıyor.  Bizde o yok. Olamaz. Biz kuralcı,  gelenekçi, radikal bir derneğiz.

-Belki de bu konuda siz hata yapıyorsunuz!

Belki de… Reklamımızı yapsak mutlaka daha fazla yardım alabiliriz, imkânlar yaratabiliriz, derneğe… Bazen ekonomik olarak sıkışıyoruz. Bazen telefon trafiği yapıyorum. Gerektiğinde Sancar Maruflu olarak Ben bizzat telefonlar açmak zorunda kalıyorum. Kurucularımızın evlatları,  torunları derneğe sahip çıkıyorlar.   Bu bizi mutlu ediyor. Belli ailelerimiz sahip çıkıyorlar.  Onun dışında derneğin kurucusu olup da hiç destek olmayanlar da elbette var.

-İzmir’in imkânları çok mu az? Aile sayısı çok mu az? Ya da ailelerin maddi durumu destek için çok mu yetersiz kalıyor?

İzmirli zorlanmadıkça elini cebine sokmaz. Sanki İzmirli’nin cebinde akrep var. İzmirli iktidarın yönlendirmesi ile yardım yapar. Yardımı da gösteriş için yapar. İzmirliyi bu konuda devlet Suriye ve Somali’ye yönlendirirse ve de zorlandırılırsa  o da yardım eder. Peki, benim gerçek fakirim ne olacak? Size gerçek rakamlardan bahsedeyim. İzmir’in yüzde 69’u yoksulluk sınırında yaşıyor. Açlık sınırında olanları söylemiyorum. Özellikle genç işsiz çok… Bunların ellerinden tutulmalı. Bazı hayırseverlerimiz burs imkânı veriyor. Bu bizi mutlu ediyor.  EBSO, İZTO, İTB, DTO gibi kurumlar, bir suru meslek odası,  sivil toplum orgutu,  yılda bir defa 3 bin – 5 bin TL veremiyorlar mı? Onlar da destek verseler,  daha fazla fakire ulaşabiliriz. Her ayın 10′ncu günü buraya gelip buradaki insan manzaralarını sessizce izlemenizi isterim.

Evlere Ekonomi Projesi’ni yapıyorsunuz. Bu projenin içeriği nedir?

Mağdurlarımız sadece tüketici olmaktan kurtarıyoruz. Fakirimizi ve fukaramızı, el becerileri konusunda eğitiyoruz. Bunlara ahşap ve seramik boyama gibi beceriler öğretiyoruz. Bunların ilk malzeme masraflarını biz karşılıyoruz. El emeği üretiyorlar, biz satıyoruz ve o ailelere parasını veriyoruz. Bu şekilde her ay ortalama 60 ailemizin geçimine destek sağlıyoruz. Muhtaçlarımızı üretken yapıyoruz. Aile bütçelerine katkıda bulunmalarını sağlıyoruz. Bu proje devamlılık arz ediyor.

Eğitim ayağında nasıl yardımlar yapıyorsunuz?

Artık, İZFAK’a kayıt olmuş bir fakir aile, bizim sorumluluk alanımıza girmiş demektir. Sadece erzak değil çocuklarının kırtasiye,  okul kitap,  giysi  masraflarını karşılıyoruz. Bazılarının okul giyim masraflarını, eğitim aracı kullanımı ve ders kitapları masraflarını karşılıyoruz. Üniversite öğrencilerinin ikinci elden kitaplarını bulmalarını sağlıyoruz. Evlerde kullanılmayan her türlü temiz giysileri ihtiyacı olanlara dağıtıyoruz. Süleyman Demirel bile ölmeden önce bütün kıyafetleri için  “Sancar’a gönderin” demiş. Gönderdiler. Henüz vefat etmeden ihtiyaç sahiplerine dağıttık. Giydiler. Kullandılar. Çok temiz, şık modern ve guncel giysiler geliyor. Onları da İhtiyacı olan, üniversiteli gençlere, dağıtıyoruz. Hiç kimselerin görmeyeceği  akşam saatlerinde gelip temiz kıyafetlerden seçiyorlar, memnun olup gidiyorlar. Ayrıca, gelinlik,  damatlık, çeyiz bağışları geliyor. Sahiplerine ulaştırıyoruz. Bağışlanan temiz ev eşyalarını da mağdurlarımıza ulaştırıyoruz.

-Belediyelerin desteği oluyor mu?

Bize hiçbir desteği olmuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, ailelere Bayramlarda 150 TL yardım yapıyor. Bize gelen fakirlerin hiçbiri bu belediye yardımından yararlanamıyor. Bu yardımlar kime dağıtılıyor merak ediyorum. Herhalde Muhtarların, siyasilerin iki dudaklarının arasında…

-Dernek olarak bundan sonra neler yapmayı hedefliyorsunuz?

Benim, Mazhar Zorlu,  Nermin Kunter Arpacıoğlu ve Hasan İkbal ile ortak bir hayalimiz vardı. O da İzmir’de ücretsiz bir Yoksullar Evi yapmak istiyorduk. Gürçeşme Huzurevi’ni de zamanında biz kurduk. Sonra belediyeye devrettik. Yaşlı bakım bölümünün de olduğu bir yoksullar evi olmasını istiyoruz. Bununla ilgili Kızılay ile de temasa geçtik. Bunun için yola da çıktık. Bu idealimiz sürüyor. Çünkü çok yoksul var. Hastanelerin aciline atılan, bir günlük tedaviden sonra sokağa bırakılan genç&yaşlı yoksullarımız var. Bunların çoğu da yaşlı ve engellidir.   Arazi konusunda bağış yapmak isteyen insanlar var. Salih İşgören ölmeden önce bunu onunla paylaşmıştım ve hoşuna gitmişti. Destek sözü vermişti. Bu amacımız sürüyor. İzmir’deki diğer derneklerle de işbirliği yaparak bu işi yapabiliriz. Ama bir üniversitenin de  özellikle Tıp Fakültesi’nin burada bu projemize desteği gerekiyor.

Bugün İzmirli yardım için elini cebini daha mı fazla atmalı?

İzmirli İzmirliye yardım etmeli. Ben, İzmir İl Fakirlerine Yardım Derneği olarak önce kendi şehrimdekini düşünmek zorundayım. Önce kendi düşmüşümüze yardım etmeliyiz. Her gün 14-16 bin aile İzmir’de o gününü nasıl geçirecek diye düşünerek güne başlıyor.  Bu İzmir’in gerçeğidir. İzmir’de fakir çok… Hem de standartların üzerinde çok fazla.

Siz aynı zamanda halkla ilişkiler konusunda Türkiye’deki sayılı isimden birisiniz. Yıllar itibariyle İzmir’deki halkla ilişkiler kavramındaki gelişimi ya da değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

İzmir’de halkla ilişkiler sektörü olarak duraklama ve gerileme dönemi yaşıyoruz. Ayakta kalan birkaç firma kaldı. Biz Türkiye’de 1982 yılında ikinci kurulan,  iletişim&halkla ilişkiler & organizasyon firmasıyız. İlki ise Betül Mardin ile Prof. Dr. Alaeddin Asna tarafından 1972′de İstanbul’da A&B  adıyla kurulmuştu. Onlarla her zaman  ortak işler yaptık. Halen de, Betül Mardin,  Fügen Toksü gibi meslektaşlarımızla çalışıyoruz.  Biz İzmir’de ilk halkla ilişkiler firmasıyız. Devlet Törenleri,  sempozyumlar, fuar ve sergiler, ayrıca İktisat Kongrelerini her yıl biz düzenliyoruz. Anma törenleri yapıyoruz.

-Ama İzmirli kurumlar İstanbul ile çalışmayı tercih ediyor…

Ben Betül Mardin ile yıllarca birlikte çalıştım. İzmirli birçok büyük firma işi İstanbul’a verdiler, İstanbul’daki firmalar da o işi bana verdi.(Gülerek…) İşi fason olarak ben aldım. Artık profesyonelleşme süreci yaşanıyor. Artık depolarda kendi malzememizi tutma dönemi kalmadı. Her şeyin profesyoneli var.

İstanbullu işi alıp gidiyorsa, burada biraz da iğneyi kendimize batırmak gerekmiyor mu?

Kriz dönemlerinde bizim iş adamlarımız önce reklam ve halkla ilişkiler bütçelerini kesip en büyük hatayı yapıyorlar.  Bugün de aynı hata yapılıyor. Şimdi gene tam zamanı… Kriz dönemlerini fırsata çevirmek gerekiyor. İzmir’de ciddi bir kriz var. Organize sanayi bölgelerini gezin. Satılık ve kiralık levhalarını göreceksiniz.  Reklamcı da bu dönemde indirim yapacak. Bu dönemi birlikte paylaşacaklar.  Birlikte kazanalım, birlikte paylaşalım denmeli. Ama bunu yapmıyorlar. Bu nedenle de çökme dönemine doğru gidiyorlar. Kriz ancak bu şekilde aşılır. Krizi fırsata dönüştürmeliler. Burada dayanışma havuzu platformu oluşturmalılar. İzmir’deki reklam şirketleri, gazete yetkilileri bir araya gelecek ve daha fazla konuşacak. Seslerini daha çok yükseltmeliler.

-Halkla ilişkiler aynı zamanda gazeteci mi olmalı? Bu konuda kimlik bunalımı yok mu?

Üzüntü ile izliyorum. Gazeteci gazetecilik yapsın, halkla ilişkiler şirketi ise kendi işini yapsın. Bu uzun vadede piyasanın küçülmesine neden olur. Fayda getirmez.

Üniversitelerde İletişim ve halkla ilişkiler bölümleri çok fazla ve dolayısıyla çok fazla mezun veriyorlar. Genç mezunlarımızın okuldan çıktıktan sonra sektörde olma çabası çok fazla değil. Gençlerin teori ile pratiği daha fazla birleştirmesi gerekiyor. Kendilerini yetiştirecekler. Dil öğrenecekler. Mesleki becerilerini araştırarak geliştirecekler.  Artık alaylı dönemi bitti. Mektepli dönemi başladı.

-Okuldan mezun olup, basın açıklaması yazamayan gençlerimiz de var. Bunun için ne diyeceksiniz?

Kendilerini geliştirecekler. Hayat boyu eğitim düşüncesiyle hareket edecekler. Sahada daha fazla çalışacaklar. Bu işin hamallığını yapacaksın. Ben Asil Nadir ile çalışıp zengin olamayan tek kişiyim. Bu işten zengin olma mantığı ile bakmayacaksın. Bu sektörden büyük paralar kazanmak mümkün değil. Gazetecilikten ve halkla ilişkilerden büyük para kazanamazsınız.