“BAŞARISIZLIK ÖYKÜLERİNİ OKUYUN, PROJENİZE İNANIN VE ORTAKLIĞA AÇIK OLUN”

IMG_5684

Finansal teknoloji, proje yönetimi ve ARGE alanında faaliyet gösterenElektronet, her yıl 120 milyon TL’lik cirosunun yüzde 10’unu ARGE’ye ayıran şirket… Banka-finans, toplu taşıma-biletleme, gıda teknolojileri ve akıllı devlet alanlarında uzmanlaşan Elektronet, aynı zamanda Microsoft, Google, JCM Global, AZKOYEN Group, MEI, Amazon gibi dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinin çözüm ortağı…

Geçtiğimiz günlerde ABD’li gıda devi Whole Foods için organik meyve suyu makinesi ürettiler ve ABD’ye teknoloji ihraç ettiler. Bu makine için 10 milyon dolar yatırım yaptılar.

Öte yandan Elektronet’in ürettiği yerli/milli ATM’ler; ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere, Almanya, Malta, Gana ve Türkiye’de kullanılıyor. Yeni nesil ATM’lerin öncülüğünü yapan Elektronet, Türkiye’de ATM operatörü olmayı hedefliyorlar.

Elektronet İcra Kurulu Başkanı Can Yanyalı, şirketin 1000 patenti bulunduğunu ve bunun 300’ünün yurtdışında olduğunu anlatıyor. Genç girişimcilere “Başarısızlık öykülerini okuyun, projenize inanın ve ortaklığa açık olun” diyen Yanyalı, Türkiye’deki işletmelerin düşünme ve iş yapma tarzını değiştirmesi gerektiğine dikkat çekiyor.  Yanyalı, “Aksi takdirde büyük firmalarla aynı platformlarda yer almamız zor. Herkes büyük düşünüyor. Farklılaşma bu dönemde gerçek değer. Bu iş kültürünü aldığınızda da dünyanın her yerinde iş yapabiliyorsunuz. Oyuncu olabiliyorsunuz” diyor. Yanyalı’nın başarı öyküsü üzerinden Türkiye’nin teknoloji ve ARGE gerçeğine, yaşanan sorunlara, yapılması gerekenlere ve hedeflerine ışık tuttuk.

-Sizi tanıyabilir miyiz?

Akademik eğitimimi yurtdışında tamamladıktan sonra; 2004 yılında iş hayatına girdim. Bilişim ve haberleşme teknolojileri alanında çalışmalara başladım. 2007 yılında Amerika’nın California eyaleti merkezli teknoloji firması olan Iconn Technologies’in kuruluşunda görev aldım. Iconn Technologies firması ile elektronik üretim sektöründe faaliyetlerini sürdürmekte iken ARGE, üretim teknolojileri ve proje yönetim konularında uzmanlaştım. Yatırımları çeşitlendirmek için 2008 yılında Türkiye’de 20 yıldır bilişim ve haberleşme sektöründe faaliyet göstermekte olan Elektronet A.Ş.’ye ortak oldum.

Finansal teknolojiler ve dijital dönüşüm konusunda ARGE çalışmalarına ağırlık verdim. Avrupa Birliği Komisyonu bünyesinde bulunan Eureka Programı altında uluslararası ARGE projeleri yürütücülüğünü sürüyorum.

Aynı zaman da İstanbul Sanayi Odası (İSO), İstanbul Ticaret Odası (İTO), Türk Amerikan İşadamları Derneği (TABA), Yazılım Sanayicileri Derneği (YASAD) ve Alman Ekonomi Konseyi’nde (Wirtschaftsrat Deutschland) Yönetim ve İcra Kurulu Üyesi ve Amerikan Ticaret Odası bünyesinde İcra Kurulu Başkanlığı ve Savunma Sanayi Komitesi Başkanlığı’nı yürütüyorum.  Elektronet A.Ş firması; Microsoft, Google, JCM Global, AZKOYEN Group ve MEI gibi dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinin çözüm ortağı ve partneridir.

-Türkiye’deki pazara giriş hikâyenizi ve bu süreçte yaşananları anlatır mısınız?

Girişimci biriydim. Gayrimenkul geliştirme ve denizcilik alanında çalışan bir aileden geliyorum. Ailem eğitime her zaman büyük önem verdi.  Uluslararası ilişkiler alanında üniversiteden mezun olduğumda bir yıl aile şirketinde çalıştım. Gördüm ki, aile şirketinde çalışmanın faydaları olduğu kadar zorlukları da var.

 

Çünkü farklı hayalleriniz var. Çalışma sistemleriniz farklı. Yeni kuşak ile eski kuşak, süreçlere farklı bakıyor. Bu, Türkiye’deki aile şirketlerinde daha da zor… Birinci jenerasyon zoru başarmış ve daha fazlasını bekliyor. Bende bu süreci yaşadım ve sonunda kendim yol almak istedim.

 

Başarmayı istiyordum ama bunu bağımsız olarak yapmak istiyordum. İkincisi yapılmamış şeyleri yapmak istiyordum. İnşaat, enerji gibi sektörler iyi yerlere geldi ama bu sektörlerin kendisini daha da geliştirmesi gerekiyor. Bunun için de teknolojiye yatırımı tercih ettim.

 

Teknolojideki asıl marifet teknolojinin kendisini yaratmaktan ziyade teknoloji arkasında bir gelir modeli bulmak. Sürdürülebilir bir teknoloji şirketine sahip olmak benim öncelikli hedefim idi.

Çünkü ilerleyen yıllarda fark ettik ki sürdürülebilir bir teknoloji demek; yabancılarla ortaklık, farklı bir sektörde ARGE ve insan kaynağına çok ciddi yatırım yapmak gerektiriyor. Teknik personele zaman ayırmak lazım.

 

Girişimciliği ‘meydan okumak’ olarak başlattığımda bu kadar zor ve uzun bir yola çıkacağımı düşünmemiştim. Sonuçlarının da bu kadar büyük ve bu kadar uluslararası bir karşılaşma olacağını düşünmemiştim. Dolayısıyla evet büyük bir zorlukla başladık ama düşündüğümüzden daha farklı devam etti.

Peki eğitiminiz bu alanda mıydı?

Değildi. Uluslararası ilişkiler okudum. 

Hiç alakası olamayan bir bölüm okumuşsunuz?

Bir işin ticaretini yaparken illaki o alanda eğitimini almak şart değil. Başarılı bir mühendis olabilirdim ama bu benim ürünü satabileceğim anlamına gelmezdi. Uluslararası ilişkiler okumamın en büyük faydası;  farklı kültürleri ve insanları daha çabuk anlayabilmek.

Peki, neden teknoloji?

Bütün sektörler artık kendilerini teknoloji kullanarak geliştirmek zorundalar. Teknoloji haricinde kendilerini gelişmeleri çok zor… Bütün sektörler teknolojide kesişiyorlar. Dolayısıyla aslında bu sektöre yatırım yapıp bütün sektörlerde olabiliyorsunuz. Teknoloji sayesinde sektör bağımsız yatırım ve ticaret modeli uyguluyorsunuz. Bu da size ciddi bir güç sağlıyor. Tabii bunu doğru kullandığınızda takdir de. 

Elektronet ismi nasıl oluştu? İsim babası kim?

Elektronet aslında 25 yıllık bir teknoloji, bilişim, haberleşme firmasıdır. Elektronet’in kurucu ortağı bilgisayar mühendisi Mehmet Kaptana ve kendisi ABD’de yaşıyor. Benim idari ve teknik olarak iyi bir ortağım var. 7 yıl öncesine kadar özel yazılım geliştiren ARGE firması idi. O dönemde belli bir odağı yoktu. Dönemin trendi ne ise onu yapıyordu.

Bugün Elektronet ne yapıyor?

Elektronet aslında hala bir teknoloji üretim ve ARGE firmasıdır. Hem donanım tarafında hem de yazılım tarafında Elektronet’in 25 yılın sonunda ciddi bir teknik bilgi birikimi var. Donanım ve yazılım arasında ilerde uzun aslında şu an 10 yıldır hizmet sektörü çok ciddi bir ivme kaydetti. Her şey yazılım üzerine yapıldı. Hizmet sektörü ve donanım geri de kaldı. Bu sefer donanımın değişmesi gerekti. Önümüzdeki 10 yıl donanımın yılı olacak. Elektronet hem donanım hem de yazılım tarafında önce ARGE’sini sonra üretimini yapan firma olarak faaliyetlerini devam ettiriyor. Bizim firmamız da da donanım bir tık önde olmak zorunda. Çünkü dijitalleşmenin otomasyon olmazsa olmazı etkileşim.

Sanayi 4.0 düşündüğümüz de bizim alt yapımız gerektiğini gerek donanım gerek yazılım anlamında entegrasyon ne derece uyumlu?

Türkiye üretim teknoloji konusunda dünyada çok iyi bir yerde değil.  Lider olan Almanya modeline bakalım. Almanya, 4.0 uygulamalarını aslında arkasında gelir modeli ile ortaya çıkarttı. Siemens gibi büyük firmalar uzun yıllar bu teknolojiler üzerine çalışmalar yaptı.

Bize baktığımızda Türkiye’nin bir 4.0 vizyonu var. Ama Türkiye’nin her anlamda bu konuda ne anladığını iyi bilmesi ve üzerinde çalışması gerekiyor. 4.0’a geçmek için çok ciddi bir yatırım yapılması gerekiyor. Bu yatırımın teknolojiye, personele ve şirketlerin uzun vadeli planlarına yansıtılması gerekiyor. Ancak bu sayede Türkiye’deki tesisler 5-10 yıllık yatırım planları yapabilsinler. Amaç, en yeni makinaları almak değil. Türkiye, Sanayi 4.0 için çok iyi bir pilot ülke konumunda. Çünkü burada her şey her türlü şartlarda üretiliyor.  Dolayısıyla Türkiye bu alanda çok iyi bir laboratuvar ortamı. Bunun sahiplenilmesi ve devlet tarafından desteklenmesi gerekiyor.

Bu konudaki firmaların skorlanması gerekiyor. Yani planlı programlı yapıldığı takdirde Sanayi 4.0, Türkiye için çok büyük bir değer. Bu programı yapamadığınız takdirde, 4.0 sadece ‘Bizim de varız dediğimiz’ bir rüzgardır.

-Elektronet rakamlara baktığımızda cironuzun yüzde 10’unu ARGE ye harcıyorsunuz. Bu veriler güncel mi?

Güncel veri…G20 ülkelerine ARGE harcamalarına ortalama yüzde 15 civarında. Türkiye’nin ortalaması ne yazık ki yüzde 5 civarında.  Elektronet olarak ise aslında şuan ortada bir yerdeyiz. Bizim hedefimiz bu ARGE harcamalarının oranının her sene yüzde 20-25’e yükseltmek. Fark ettik ki bizim ARGE’ye her yüzde 10’luk bütçe artışı, ciromuza yüzde 25 artış olarak yansıyor. Üretim firması iseniz daha hızlı, daha uygun fiyata üretiyorsunuz.

ARGE biriminde kaç personel var?

ARGE birimimiz 75 kişi. 120 civarında yazılımcımız olmak üzere toplamda 600 çalışanımız var. ARGE personeli sayısını yüzde 10 arttırmayı hedefliyoruz. Türkiye’de çok fazla mühendisimiz var. Fakat nitelik beceri konusuna sıkıntılarımız var. Teknik personel her zaman kıymetli. Bir personelin kabiliyetini görmek yaklaşık 6 ay sürüyor. Yani siz 3 ile 6 ay finanse ediyorsunuz.  Şimdi bu kadar yatırım yaptığınız bir işin sadece size gelmesi ve sizinle çalışması yetmiyor sürekli bu mühendislere eğitim verilmesi gerekiyor. Mesela uluslararası projeye başladığımız zaman şunu fark ettik ki; Türk mühendislerin en büyük problemleri yabancı dil.  Bu problemi aşamadığımız sürece Türkiye’deki teknoloji bilişim sürekli sekteye uğrar. Çünkü dediğim gibi kendini geliştirmek uluslararası ticaretin işbirliğini bizim mühendislerin yabancı mühendislerle çalışması gerekiyor. Oturup aynı dili konuşması gerekiyor.

Zaten bu adamlar teknik ortak bir yerden geliyorlar. Ama kendilerini ifade edemedikleri ya da karşıdakileri anlamadıkları zaman proje geliştirme süreleri çok ciddi uzuyor. Ondan sonra işler çıkmaza giriyor. Mühendisler kendi aralarında anlaşamadıkları zaman iş idari tarafa kalıyor. İdari taraf da tekniğin önceliklerini anlamıyor.

Bu nedenle biz personelimize ve bütün mühendislerimize yabancı dil şartı koyduk. Şirket içinde 3 farklı dilde eğitimi alıyorlar. Çünkü biz üç farklı ülkeyle çalışıyoruz. İngilizce zorunlu yanında ilaveten Almanca koyduk. Ortadoğu da çalıştığımız için Arapça öğreniyorlar.

Amazon, Microsoft, Google gibi markaların çözüm ortağı durumundasınız. Bunun size kattığı artılar neler oldu?

Önce eksilerimize bakalım. Bizim ülkemizde çok uzun proje yapma kültürü yok. Büyük müşterilerin ise uzun vadeli plan ve projeleri oluyor. Bu nedenle planlı projeler ve uzun projeler yapmakta zorlanabiliyorsunuz. Onların altyapıları farklı ve pahalı olabiliyor. O altyapılar bizde yok. Bizde patron ve genel müdür işi söylüyor. Bizde gerçek anlamda sistem kullanımı yok. İş yapmamız kişilere dayalı. Kişi gittiği zaman iş aksıyor. Karşı tarafta bu olmuyor. Bizde bir projeye bir adamın girmesi de çıkması da olay. Ama onlarda öyle değil. Projeye birileri girip çıkıyor ama bu süreci hiçbir şekilde aksatmıyor. İş yapma tarzımızı da değiştirmek zorundayız. Haritada kendimizi bir yere koymak istiyorsak bunu yapmak zorundayız. Düşünce şeklimizi değiştirmek zorundayız. Aksi takdirde büyük firmalarla aynı platformlarda yer almamız zor. Onlar büyük düşünüyorlar. Herkes büyük düşünüyor. Farklılaşma bu dönemde gerçek değer.

Bu iş kültürünü aldığınızda da dünyanın her yerinde iş yapabiliyorsunuz. Oyuncu olabiliyorsunuz. Personelinin kabiliyetinin zorunluluktan dolayı arttırabiliyorsunuz. Dolayısıyla düşünme şeklini ve işletme şeklini değiştirmeliyiz. Artık onların çözemediği şeyleri çözebilir hale geldik. Çünkü bizim mühendislerimiz daha pratik. Çünkü bizim mühendislerimiz pratik olmak zorunda. Elinin altında bir sistem olmadığı için her şeyi çözmek zorunda. Bu da onlara çok ciddi bir özgüven ve deneme yanılma yöntemiyle keşfetmeyi teşvik ediyor. ARGE bir deneme yanılmadır.

ATM üretiminizin, ürün yelpazeniz içinde ön plana çıktığını görüyoruz. Bu alandaki hedefleriniz ve çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?

ATM konusunda 7 ülkeye ihracat devam ediyor. Her sene 2-3 yeni ülke eklemeyi planlıyoruz. Türkiye’de şu an 50 bin civarında ATM var. Bu pazar yılda yüzde 10 büyüyor.

ABD’nde ise bugün itibariyle 500.000 bin ATM var. Dolayısıyla dünya üzerinde kişi başına en çok ATM’nin düştüğü ülke ABD’dir. ABD’deki 500.000 bin ATM’nin hiçbiri bankalara ait değil, hepsi bağımsız özel yatırımlardır.

Bankanın işi, bankacılık yapmaktır. Biz her ne kadar ATM üretim firması olsak da vizyonumuzu ATM operatörlüğü tarafında geliştirmek. Çünkü deminde konuştuğumuz gibi arkasında gelir modeli olmayan teknoloji bir şey ifade etmiyor.  Dolayısıyla bizim yapmak istediğimiz şey ATM üretelim ama asıl gelir ATM’nin teknolojisidir.

Türkiye’deki kaç ATM sizin tarafınızda üretildi?

6 bin tane ATM’miz var. Türkiye pazarından yüzde 10 pay alıyoruz. Pazarın yüzde 90’lık kısmı 2 yabancı firmanın elinde. Eskiden Türkiye’de bankalar için ATM sayısı bir prestijdi. Ama bugün ATM’nin bir maliyet olduğu fark edildi. Çünkü bankalar bir süre sonra bu kadar büyük ATM networkünü yönetemediklerini fark ettiler. Çünkü günün sonunda bankacıların işi, bankacılıktır.

Dolayısıyla bizim ülkemizdeki bankalar finans sektörü çözüm süreci kendi kendini bağlamayı sever. Mesela kredi kartının herkes kendi basar. Halbuki ABD’de ya da Avrupa’da kendi kartını basmıyor. Bugün Türkiye’deki her banka aynı zamanda bir teknoloji şirketidir. Her bankanın bir teknoloji şirketi olduğu yerde teknoloji nasıl büyüyecek? Dolayısıyla düşünce şeklimizi, kültürümüzü değiştirmek gerekiyor. Aslında bunu sebebi de biz gerçekten teknoloji olarak Türkiye de yatırım yapmak istiyoruz da eko sistem buna izin verecek mi?                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

Odaklandığınız yeni pazarlar neresi olacak?

Odaklandığımız nokta ilk başta Afrika. Afrika’da Gana ve Nijerya’da çok ciddi bir potansiyel var. Biz şunu fark ettik yurtdışında büyümenin en çabuk yolu yerel ortaklardan geçiyor. Yerel ortaklarla alakalı en büyük meydan okumada doğru ortaktır. Dolayısıyla bizim gittiğimiz her ülkede mutlaka bir ortağımız var.

Bu yıl kaç tane ATM üretmeyi hedefliyorsunuz?

3 bin civarında üretimimiz olacak. ATM, bizim ürünlerimiz için sadece bir tanesi. Aslında toplu taşıma biletleme ile yiyecek ve içecek otomatı bizim yaptığımız işler arasında.  Ciddi bir talep var. Biran önce hizmet sektöründe tedarik zincirindeki insan faktörünü kaldırmaya çalışıyoruz.  Gıda otomatlarında çalıştığımız Amerika’daki Amazon tarafından satın alınan perakendeci Whole Foods.

Dolayısıyla ilk defa bir teknoloji firması sanaldan fiziksele geldi. Teknoloji firması perakendeci aldı. Bu çok ciddi ses getirdi. Şimdi bunun bir eğilim yaratması ve bu trendi sürdürmesi bekleniyor. Bu da ne demek; piyasadaki bol ve bu dev oyuncuların da büyük bir teknolojik firmanın olması gerekiyor.

ATM ve gıda otomatları dışında odaklanacağınız başka ürün grupları olacak mı?

Akıllı ulaşım sistemlerine odaklanacağız.  Türkiye’deki 16 şehirde kullanılan şehir kartları ve bu şehir kartlarının yönetimi. Yani kart basımı, kart satışı, kart dolumu… Bu biletleme işinin bir kısmı özelleşmeye başladı. Türkiye’de şuanda 16 civarında şehir özel sektörden hizmet alıyor. Çünkü bu hizmet, belediyelerin sırtında bir yük. Operasyonu da büyük bir yük durumunda. Belediyelerin işi, belediyecilik hizmeti vermektir.

Bizim ürettiğimiz sistemlerden günde Türkiye’de 2 milyon kişi yararlanıyor ve ortalama 12 TL’dir. Yani Günde 24 milyon TL komisyonu oluyor bizim ürettiğimiz donanım ve yazılım sistemleri üzerinden geçiyor. Bizim bu taraftan yatırım yapmamızın en büyük sebebi operatördür. Biz, gelir yönetim sistemlerine odaklanacağız.

-Sizi farklı alanlarda görmek mümkün olacak mı? Hedeflerinizde neler var?

Marka yatırımımızı yurtdışında yapacağız. Arkasında Türk mühendislerin ve üretim kabiliyetinin olduğu bir Amerika markası olmak istiyoruz. Bu özellikle teknolojik konusunda çok denemiş bir şey değil. Çünkü Türkiye’nin üretim kalitesi ki bizim düşündüğümüzün aksine bilinen bir şey değil riski bulamıyoruz ticari olarak kullanılabilen model bu.

Biz Türkiye dışında herhangi bir yerde üretim yapmayı düşünmüyoruz. Türkiye pek çok anlamda hala dünyanın merkezi durumunda… Fakat düşünce yapısı ve iş yapma şekli değişmediği sürece, buradan dünya ile iş yapmak zor.

IMG_5658

 

-Türkiye son bir yıldır siyasi açıdan çok hassas bir dönemden geçti. Yabancı müşterilerinizin size geri dönüşleri nasıl oldu?

Ticaret ve siyaset, birbirini dolaylı olarak etkiliyor. Hiç kimse ya da hiçbir ülke %100 siyasi sebeplerden başka bir ülkeden ticareti kesmez. Çünkü ülkeler arasındaki ilişki sadece siyasi olmadığı gibi sadece ticari de değildir. Dolayısıyla pek çok unsuru değerlendirmek lazım…

Bizim çalıştığımız yabancılar ciddi anlamda Türkiye’yi merak ediyor. Bu eskiden yoktu. Eğer konuştuğumuz şey ‘Türkiye dikkat veya ilgi çekiyor mu?’ ise ‘Evet’ Türkiye ilgi çekiyor. Dışardan bakıldığında ilgi çekmekte birlikte ciddi bir içerik problemimiz olduğunu düşünüyoruz.

Kendisini bölgesel güç olarak konumlayan bir ülkenin okyanustan geçerken derede boğulması yabancıları şaşırtıyor.

Türk mühendislik ARGE firması olarak dünyada hiç kimsenin yapmadığını 3 ayrı alanda üretip bir haftada uçağa koyup dünyanın herhangi bir yerine gönderebiliyorken, siyasi-sosyal bir olay yüzünden ülkenin döviz kurunun inanılmaz hareketli olmasını açıklayamıyoruz.  

Türkiye hala yabancılar tarafından ‘yatırım yapabilir bir ülke’ olarak değerlendiriliyor. Herkesin paradan beklentisi farklıdır. Kimisi parasından yüzde 100 kazanmayı bekliyor. Büyük paranın derdi, büyük paralar kazanmak değil. Büyük paranın derdi, parayı güvenilir yere park etmek. Türkiye hala parayı park etmek için çok iyi bir ülke bu anlamda.

Yabancılar, Türkiye’yi anlamaya çalışıyorlar.  Çünkü Türkiye’yi anlık ve bireysel olaylarla anlamaya çalışıp değerlendirmek ya da yargılamak onlara da bize de adil değil. Son 4 yıldır çok ciddi bir inceleme ve değerlendirme sürecinde geçiyor Türkiye, Her anlamda siyasi ekonomik ahlaki ve sosyal açıdan. Bu konuda hakkımızın yenilip yenilmediğini gelecek günlerde göreceğiz.

Aslında Türkiye’yi dünyada en iyi temsil edecek olan özel sektörlerdir. Çünkü bu firmalar hiçbir şart altında ülkelerini kötüleyemezler çünkü ticarete dönüşebiliyor olması için bizim ülkemizin şartlarını ne kadar sürdürülebilir olduğunu anlatıyor olmamız gerekiyor.

Bu süreçte siz ne yapıyorsunuz?

Beş yıldır planlarımıza sadık kalmaya çalışıyoruz. Beş yıllık plan bu devirde bu konu üstünde uygulanması kolay olmayan bir plan. 2 yılda bir planlarımızı güncelliyoruz. Ama biz şirketimizin sosyal tarafının ticari tarafından daha kuvvetli olmasını istiyoruz.  Bunu anlamanın en kolay yolu personelin insan kaynakları eğitimi… Yurtdışındaki projelerimizde en az bir buçuk ay kalmalarını sağlıyoruz. Türkiye’nin elindeki insan kaynağını doğru kullanırsak kendimizi geliştiririz.

Türkiye’de birçok Bakanlığın yeni teknoloji geliştirme konusunda ayırdığı bütçeler var. Ancak bu bütçelerin tam ve verimli olarak kullanılamadığını görüyoruz. Türkiye nerede hata yapıyor?

Hatadan ziyade zamanlama problemi var. Bazen kavram karmaşası olabiliyor.7-8 sene önce Türkiye’nin ticaretteki önceliği neydi otomotiv, tekstil, belki gıda kimya… Yanında bir beşinci sektör var mı, bilmiyorum. Teknoloji bunların içinde yok. Şöyle bir gerçek var. Biz Türkiye’ye ara montajcı ülke olarak pozisyonlamaya çalışıyoruz. Ama Türkiye bundan çok daha fazlası olduğunu ben bizzat yaşıyorum ve görüyorum. Yabancıların yapamadığını bir sürü şeyi biz yapabiliyoruz. Sebepleri farklı tabii yapamamaları ama bizim çok farklı bir iş anlayışımız var.

Türkiye’de çok ciddi ARGE teşvik programı var. Ama problem ARGE teşviklerinin nereye gittiğinden ziyade nasıl bir etkisi olduğu ölçülmüyor. Arka tarafta bir skorlama sistemimiz yok. Devletin geriye dönüp o firmanın ARGE geliştirmeyi gerçekten yapmış mı, değer yaratmış mı buna bakması lazım. Yaptığın ARGE’nin ticarileştirilmesi çok önemli.  Dünyada ticari bir değeri olan ürün yap deniliyor.

Biz pedal çeviriyoruz ama nereye gittiğimize bakmıyoruz. Birinin de kafayı kaldırıp, hangi patikadan gittiğine bakması lazım. Avrupa, ABD ve Türkiye’de ARGE desteği alan bir firma olarak diyoruz ki; bu işin sürdürülebilir olması için ARGE ile ürettiğinizin ne kadar ticarileştirebildiğidir.

Genç girişimcilere üç kelimeyle ne derdiniz?

Girişimciliğin herkesin bir ayrı bir tanımı olduğunu fark etmeleri gerekiyor. İnsanları her türlü başından geçen hikayeye bakarak girişimci olmaya çalışıyorlar. Bunun tersine başarısızlık sebeplerine baksınlar. Ve onların öyküsünü okusunlar. Bence gerçek değer; başarısızlık hikayeleridir.

İkincisi; Türk girişimcilerin en zorlandığı taraflardan bir tanesi projelerine inanmak. Çünkü kendiniz inanamadığınız ve kendinizi ikna edemeyeceğiniz şey ile başkasını ikna edemezsiniz. Çoğu zaman girişimcinin zorlandığı şey parasız olmak, hiçbir zaman fikrini para olup olmadığını konusunda çok düşüncesi yoktur. Projelerine gerçek anlamda inanıp peşini bırakmamaları gerekiyor. Benim tanıştığım Türk girişimciler var. 10 yıldır aynı projelerinde çalışmaya devam ediyor. Bir şey olmuş ve bir yere gelmiş. Ama daha iyi bir yere gelememesinin sebebi bir ekosistemle onun projesini ve şahsının bilemiyorum ama projelerine inanmak zorundadır. Körü körüne bir inanç değil. Projesinin fizibilitesini çıkartıp pazar araştırması yapıp rakip analizlerini yapıp şu bir gerçek yatırımcı karşına çıktığı zaman daha çok standartları vardır. Sınav sorularını bildiğin sınavdan kalmak çok enteresan.  Rakibin var mı, kaç paraya satacaksın,  uzun vadeli hedeflerin nelerdir, ne kadar paraya ihtiyacı var. Bu dört tane sorunun haricinde 5. soru yok. Projenize iyi tanıyın ve inanın.

Üçüncüsü gerçek anlamda ne istediklerini bilmek zorundalar. Buradaki girişimcilerin en zorlandığı şey;  paraya ulaşsa bile projesine fazla bağlanıyor. Ve projesini bırakmıyor. Ortaklığa açık olun. Bizimkiler ortaklığa kapalılar, parayı istiyorlar ama şirketi bırakmak istemiyorlar. Herkes duygusal bağla şirketine bağlanıyor. Eğer bu bağ şirketin gelişmesini engelliyorsa bir düşünmek lazım. Türkiye de teknoloji kabiliyeti şirketler var. Ama standart ürünlerin kimin yapmaktan kafayı kaldırıp neyi bir teknoloji yaratmaya çok fazla vakitleri kalmıyor tek tavsiyem yurtiçi ve yurtdışı partnerlere yani onların yakından takip etmek ve açık olmalılar.

Bir girişimcinin efor harcaması gereken tek şey fikridir. Yolda patronluk finansman ve satışı öğrenmek zorunda değil. Bunu yatırıcısından talep etmesi lazım. Ortaklığa açık olmak bu nedenle çok önemlidir.

 

 “Türkiye’deki teknoloji şirketlerinin birkaç yıl içinde ciddi yatırımlar yapacaklarını düşünüyorum. Teknoloji tarafından kabiliyetli şirketlerimiz var. Standart ürünlerin üretiminden kafayı kaldırıp, bir teknoloji çözümü üretmeye fazla vakit kalmıyor.

3 kişilik bir teknoloji şirketini de 300 kişilik bir şirketi de ciddiye almak lazım. Teknoloji şirketlerine çağrım yurt içinde birbirleri ile ve yurtdışındaki partnerleri ile işbirliğine açık olmaları. Artık devir bunu gerektiriyor. Rakiplerinizin ne yaptığını iyi takip etmek lazım.  Bir Türk teknoloji firması olarak Amazon’a teknoloji satabildiysek, bunu herkes yapabilir. Mühim olan kaynaklar değil bu kaynaklarla ne yapacağımızdır.”