TOHUMUN STRATEJİK OLDUĞUNUN GERÇEKTEN FARKINDA MIYIZ?

 

GÜNDEME DAİR…

Geçtiğimiz hafta dünyanın en büyük örtü altı tarım olarak isimlendirilen seracılık fuarı Growtech Eurasia idim.

30’dan fazla ülkeden 800 firmanın katılımına ev sahipliği yapan fuarda, tohumculuk başta olmak üzere seracılık, hayvancılık ve tarım teknoloji konularındaki yeni gelişmeleri göre fırsat bulduk.

Bu kapsamda sektörün temsilcileri ile de sohbet etme imkânı buldum. Tohumculuk özelinde neler yaşandığını üreticiden çiftçiden dinledim.

Parası olan bir coğrafyada bu kadar imkân içinde imkansızlık yaşıyoruz. Çünkü tohumun stratejik bir ürün olduğunu konuşmalarda ifade ediyoruz ama buna yönelik attığımız adımlar olması gereken düzeyde değil.

Yerli tohum firmalarımız artık deneyimli.  Birçoğu uluslararası çatı örgütlerde aktif olarak üye konumda. Bu bizim elimizi güçlendiren bir unsur. Ayrıca çalışkan bir nüfusumuz var. Bu da tohumculuk yapan diğer ülkelere karşı elimizi güçlendiriyor.

Güzel olan husus ise artık genç kuşağı fuarda daha fazla görmek idi. 2-3 dil bilen genç ziraat mühendislerinin standlarda geziyor olması ve sıkı sorular ile tohum üreticisine ter  döktürmesinden büyük mutluluk duydum. Bu bizim ileriki yıllarda elimizi daha da güçlendirecek.

Ama bakıyorum da bu sektörde hiçbir holdingin yatırımı yok. Neden? diye sektöre sorduğumda kar oranlarının çok düşük olduğunu ve kimsenin bu kar oranlarıyla girmek istemediğini dinliyorum. Kısacası tohumculuk girişimci ağırlıklı bir yapıda gelişim gösteriyor.

Dünya ve Türkiye ekonomisinde yaşanan sıkıntılara rağmen tohumculuk sektöründe son 5 yılda yatırımların arttığını görüyoruz. Bu da sektöre umut ile bakmak için bir neden olarak daha kayda geçti.

Ancak bu sohbetlerdeki olumsuz taraf enerji maliyetleri idi. Enerji maliyetleri üreticinin belini büküyor. Özellikle jeotermal yatırımlara ağırlık verilmesi gerektiğinde birleşen sektör temsilcileri, Türkiye’nin bu avantajını tam olarak kullanamamasından şikâyetçi… 

Öte yandan sektör yatırımlarda hibe-banka kredileri kullanmaktan imtina ediyor. Çünkü o kadar çok bürokrasi ile uğraşmak zorunda kalıyor ki,  kredi kullanmak yerine ‘kendi ölçeğimde yapalım’ diyor. Bu da daha küçük ölçekli yatırımları beraberinde getiriyor. Bürokrasinin hafifletilmesi sektörün öncelikli talepleri arasında yer alıyor.

Özel sektör ile üniversitelerin daha fazla işbirliği içinde olması isteniyor. Üniversiteler, özel sektöre çağrı yapıyor ve “Ben de şunu istiyorum desinler. Bizim kapımızı çalan yok” diyor.

Kısacası; katma değerli üretim isteniyorsa, kamu bürokrasiyi azaltacak, özel sektör ARGE’ye para harcayacak, üniversiteler yeni ürün geliştirecek.

Fuarda firmaların iş yapma kültürünü de gözlemleme imkânım oldu.  Fuara katılan Çin, ortak stant ve objeler ile hemen ziyaretçinin dikkatini çekiyor. Kelimenin tam anlamıyla Çinli firmaların gözü Türkiye pazarında…

Bizim firmalarımızın ortak iş yapma kültürü konusunda da kendisini geliştirmesi gerekiyor. Başta ARGE yatırımları konusunda buna başlanabilir. Küçük ölçekli işletmelerin tohumculukta bir kümelenme modeline giderek yol alması mümkün. Bu sayede ellerini güçlendirebilirler. Bizde sadece yarış olduğunu işbirliği olmadığını görüyorsunuz. Yapıcı bir rekabet için sektörün kümelenme modeline gitmesi ve katma değerli üretime odaklanması gerekiyor. Bunu da standlarda gördüğüm o genç kuşağın başaracağına inancım sonsuz…