HİBRİT ÇALIŞMA MODELİ İZMİR’E AVANTAJ OLACAK

 

WhatsApp Image 2021-10-19 at 11.48.52 (1)

CHP İzmir Milletvekili Bedri Serter ile 27. dönem 5. Yasama Dönemi açılışı kapsamında TBMM’deki makamında bir araya geldik. Serter ile yaz döneminde İzmir’de yaptığı ziyaretler üzerinden şehrin ve Türkiye ekonomisine ışık tuttuk.

Pandemi süreciyle birlikte şehre tersine göç sürecine vurgu yapan Bedri Serter, “İzmir, 2020 yılında 120 bin beyaz yakalı göç aldı. Bu çok önemli bir rakam. Çünkü; İstanbul artık bu konuda kitlendi. Şirketler de kitlendi. İstanbul’daki şirketler personellerinin İzmir’e yerleşip şirketleşmelerini ve genişlemelerini istiyor. Teknoloji çok gelişti. Artık her şey telefon ve bilgisayar üzerinden çözülebilecek konumda. Bundan dolayı fabrikasının İstanbul’da burnunun dibinde olmasına hiç gerek duymuyorlar. Hibrit çalışma modeli uzun vadede İzmir’e avantaj olarak geri dönmeye başladı” dedi.

27. dönem 5. Yasama dönemi 1 Ekim’de başladı. Bütün yaz dönemi kendi seçim bölgenizde çiftçiden sanayiye her kesimi dinlediniz. İzmir ve Ege Bölgesi’ni gezdiniz. Öncelikli olarak gördüğünüz başlıklar neler oldu?

Bu süreci üç yıldır tekrarlıyoruz, çok faydalı oluyor. Bu sene de 40 gün 40’a yakın dernek ve Odayı ziyaret ettik. Başta EBSO, İZTO ve Esnaf Odaları Birliği olmak üzere, Kahveciler Odası, Lokantacılar Odası’nı tek tek ziyaret ettik. Sahadan bütün bilgileri aldık. Bu bilgileri aldıktan sonra raporlama yapıyoruz. Raporlamanın bir nüshası bizde kalıyor, bir nüshasını Faik Öztrak Bey’e, diğer nüshasını Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na veriyoruz. Onların da İzmir ile ilgili sivil toplum örgütlerinden bizim kanalımızla faydalanmaları gerekiyor.

Görevimiz aracılık yapmak, bu aracılığı da en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. Gördüğüm şu ki; sanayi camiası, “Sanayide işler fena değil” diyor. Ama esnaf ve hizmet sektöründekiler Covid-19 dönemiyle beraber gerçekten vahim vaziyetteler.

Esnafın hala çok ciddi talepleri var. İnanılmaz birikmiş borçları var. Geçmişten gelen vergi, sigorta ve senet borçları birikmiş. Bunlarla ilgili hükümetten bir destek bekliyorlar. Fakat hükümet maalesef ki sadece 750 TL parayı yalnızca 4 ay vererek ağızlarına bir parmak bal çalmaya çalıştı. İnsanlar artık bu konularda çok duyarlılar. Hiç bunlara inanacak, kanacak pozisyonları yok. Esnaf diyor ki, “40 yıldır esnafım, 40 yıldır bu devlete vergi ödüyorum. Bu devlet bana bakamadı.” Bunu herkesten duyuyoruz. Hizmet sektörü “Bittik. Nasıl ayağa kalkacağız, nasıl toparlanacağız, bu borçları nasıl ödeyeceğiz, şaşırdık kaldık” diyor. Hele kahvecilerde durum çok ciddi, intihar eden arkadaşlar oldu. Bu süreç içinde bunlar bizi çok üzdü.

Biz hükümet olduğumuz zaman birincisi tarım alanında köylümüzün, ziraatçımızın tüm vergi borçlarının faizlerini sıfırlamayı planlıyoruz. Kalan anapara borçlarını da önümüzdeki süreçte belirli bir periyoda dayandırarak ödeme imkânı sağlamaya çalışacağız.

Çünkü insanlar borçlarını ödeyemiyor, faizini nasıl ödeyebilsin? Esnafımızla ilgili de sigorta, BAĞ-KUR ve vergi borçlarında bu faizleri sıfırlamayı düşünüyoruz. Bu sıfırlamayı yaptıktan sonra da kalan borçları bir vadeye yaymak istiyoruz.

Öncelikli vergi yükünün hafifletilmesi konusu mu ifade edildi?

Evet. İnsanlar diyor ki, “Biz alışveriş yaparken devlete yüzde 18 KDV ödüyoruz. Ben yüzde 18 kar ile para kazanmıyorum ki yüzde 18 vergi vereyim.” Bunun üzerine yüzde 25-30-35’e varan vergi matrahları geliyor. Bir de özellikle asgarî ücreti vergiden muaf tutmak zorundayız. Esnafın, sanayicinin rahatlaması için, ellerini kuvvetlendirmek için buralardaki para akışını da işçiye doğru akıtırsak çok daha sağlıklı olur, asgarî ücreti de artırmış oluruz.

Bu muafiyeti mutlak getirmek mecburiyetindeyiz. Yoksa insanların yaşam alanları kalmadı. 2 bin 830 TL’ye asgarî ücret hakikaten geçim için yeterli değil. Bunun yanında, emekli dostlarımızın da çok büyük sıkıntıları var. Onlar da bin 400, bin 500 TL maaş ile geçinmeye çalışıyorlar. Zaten hemen hükümet olur olmaz emeklinin en minimum maaşını asgarî ücret seviyesine getirmek mecburiyetinde olduğumuzu biliyoruz, ki bu insanlar da biraz daha nefes alabilecek seviyede çalışabilsinler. Bu asgarî ücret yetmez ama belki idare eder diye düşünüyoruz. Yetmez, bu şartlarda yetmez. Çünkü inanılmaz zamlar yapıldı. Esnaf bugün aldığını yarın aynı fiyata alamadığını söylüyor. Sattığını aynı parasıyla da yenisi alamadığını söylüyor. Hammaddenin tümü dolar ve euro bazında ithalata dayalı.

Sanayici kar ediyor mu?

Sanayicimizin durumu iyi diyorum fakat sanayinin yüzde 80’i ithalata dayalı. İthalata dayalı olduğu için yüzde 20’si istihdam kaynaklı verilerden gerçekleşiyor. Burada sanayici de kâr etmiyor. Sadece ciro hareketi var. Sanayici de o kadar mutlu değil. Enerji ve navlun maliyetleri inanılmaz yükseldi. Bugün Çin’den bir konteynerin gelmesi 18 bin dolara yükseldi.

Burada güzel bir gelişme; Avrupa Çin’den alış yapmıyor. Çünkü navlun maliyetleri çok yüksek olduğu için Türkiye’ye yöneldiler. Burada işlerin artması için bir şansımız oldu. Çoğunlukla da fason iş yapıyoruz. Ar-Ge’ye dayalı, projeye dayalı ve ürün tasarımına dayalı işler yapmıyoruz. Avrupa’daki büyük firmalar ne gönderirlerse onun fasonu yapılıyor. Fason ücretine tâlim ediliyor.

ESBAŞ’ı ziyaret ettiniz. Yabancı sermaye odaklı şirketlerin Türkiye ve İzmir’e yönelik yaklaşımlarını dinlediniz. İzmir özelinde baktığımızda, yeni yatırımları bölgeye çekmek için nasıl bir strateji izlenmeli?

Yurtdışından bize bakan dostlarımız Türkiye’de ekonomik güven ve sisteme güven istiyorlar. Şu anda demokrasi kalmamış, bunu görüyorlar. Tek adam rejimi bizi demokrasiden mahrum etti. Yurtdışı sermayesi şu anda Türkiye’ye gelmiyor. Serbest bölgeye de girmiyor. 15 Temmuz’dan sonra bütün yurtdışı sermayesi kendini çekti.

Bulgaristan, Macaristan ve Romanya’ya çekildi. Maliyetler ne kadar yüksek olursa olsun insanlar orada güveni hissettikleri için sermayelerini oraya aktarıyorlar. Güven her şeyin sebebidir. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili inanılmaz derecede önemli bir seçimden geçeceğiz. Artık burada mutlak ve mutlak halk iktidarın değişmesini istiyor. İktidar zaten tek adam iktidarı. Bu iktidarla yürüyemeyiz. Türkiye, bu Başkanlık Sistemi ile daha fazla yürüyemez.

 

WhatsApp Image 2021-10-19 at 11.48.52

İzmir’de ikinci serbest bölge Bergama’da kurulacak. Aynı Dubai modelinde olduğu gibi şehrin ‘serbest şehir’ olması mümkün mü?

İzmir’in komple serbest bölge olması çok zor. Zaten İzmir serbest bir şehir, demokrasinin de kalesi. İzmir’in serbestliği her şeyiyle belli. Seçilen partinin yerel yönetimlerdeki başarısı, insanların özgürlükleri, demokrasi kenti olması… Anadolu şehirlerine gittiğimde “Ben İzmir milletvekiliyim” dediğimde insanların gözünün içi gülüyor. Biz de Türkiye Cumhuriyeti’nin bir şehriyiz ama o kadar güzel bir kentte yaşıyoruz ki, çok şanslıyız. Gerçekten her şeyiyle demokratik bir kent. Ondan dolayı İzmir zaten serbest şehir.

Şehirde ciddi işsizlik gerçeği ile de karşı karşıyayız. Farklı kesimlerle platformlarda bir araya geldiğimizde öncelikle iş imkânı isteyen bir İzmir gerçeği var. Bu dinamikleri harekete geçirmek için şehirde nasıl bir politika uygulanmalı?

İşsiz kesim devamlı olarak belediyelerden çalışma ortamı istiyor. Fakat belediyelerinde personelleri çok sınırlı. İzmir Büyükşehir’i ele alırsak, 33 bin çalışanı var. Büyükşehir Belediye Başkanı’nın elinde 250 bin CV var.

Hükümet kesinlikle sanayi ve tarıma teşvik ve yatırım yapmadığı için, sadece beton politikasıyla buraya geldiği için bu kadar işsizlik artıyor.

Bir taraftan yetişmiş insan gücümüzü de burada tutamıyoruz. Bunun önüne geçmek için şehrin dinamiklerinde neler yapılmalı?

İstanbul 16 milyon, İzmir 4,5-5 milyon nüfuslu bir kent. İzmir’deki iş dünyasının klasik bir yapısı var. Özellikle eski şirketlerimiz personelini daimi tutmaya çalışır. Yeniliğe fazla açık değillerdir. Yeniliğe açık olmamaları gençlerimizin doğal olarak İstanbul ve yurtdışına gitmelerine sebebiyet veriyor. Gerçekten çok yetenekli ve başarılı gençlerimiz var. Yurtdışında okuyup İzmir’e dönmüş çocuklarımız var. Bunlar maalesef ki İzmir’de iş olarak tatmin olamıyorlar. Bu tatminsizlikleri dolayısıyla İstanbul’da iş hayatının geniş olması, Türkiye ekonomisinin yüzde 65’ini yöneten bir kent olması tabii ekonomik olarak da oraya yönelmeye sebebiyet veriyor.

Ama bir taraftan İstanbul’dan da tersine göç olayı var!

Haklısınız… İzmir, Covid döneminde, 2020 yılında 120 bin beyaz yakalı göç aldı. Bu çok önemli bir rakam. Çünkü; İstanbul artık bu konuda kitlendi. Şirketler de kitlendi. İstanbul’daki şirketler personellerinin İzmir’e yerleşip şirketleşmelerini ve genişlemelerini istiyor. Teknoloji çok gelişti. Artık her şey telefon ve bilgisayar üzerinden çözülebilecek konumda. Bundan dolayı fabrikasının İstanbul’da burnunun dibinde olmasına hiç gerek duymuyorlar. Hibrit çalışma modeli uzun vadede İzmir’e avantaj olarak geri dönmeye başladı

Hibrid çalışma modelinin uzun vadede İzmir’e avantaj olarak geri döneceğini mi ifade ediyorsunuz?

Bu avantaj başladı. Çünkü beyaz yakalıların gelmesini İzmir için gerçekten bir kazanç olarak görüyorum. İzmir bir kültür ve bilim kenti. Bu gelen arkadaşlarımızın katma değerleri çok yüksek olacak. Gençlerimize de örnek olacak. O zaman yetişen gençlerimiz o şirketlerde belki iş bulacaklar. İstanbul’a gitme ihtiyacı hissetmeyecekler.

Burada ağır sanayi odaklı bir girişimden ziyade daha start-up, Ar-Ge ve inovasyon bir İzmir gerçeği mi bekliyoruz?

Öyle olması gerekiyor. Çünkü İzmir’in ağır sanayi alanı daraldı. Ağır sanayi sadece Aliağa ve Nemrut Körfezi’nde gelişiyor. Orası da müthiş derecede büyüdü. O büyümeyle beraber iklim şartlarına uygunsuz şekilde hareket ediliyor. 13 tane organize sanayi bölgemiz var. Sanayici arkadaşlarımız devamlı alan yaratmak istiyorlar ama İzmir’in sınırlı bir sanayi kent kimliği var. Çünkü çoğunlukla tarım arazileri var. İzmir’in tarım ekonomisiyle gelişmesi çok daha sağlıklı olacak. İzmir’i Ege Bölgesi’nin başkenti gibi düşünüyorum. Yanımızda Manisa, Uşak; öbür tarafta Aydın, Denizli ve Muğla var. Bu altı kent birbirini destekleyecek kentler. Mesela Manisa’nın sanayisi çok büyüdü. O büyüklük ve onların alan yaratmaları çok daha fazlalaştı. Manisa ve İzmir iç içe geçen iki kent oldu, 20 dakikada Manisa’dasınız. Karşıyaka’dan Üçkuyular’a 45 dakikada gidiyorsunuz ama Karşıyaka’dan Manisa’ya 25 dakikada gidiyorsunuz. Bundan dolayı bu türlü gelişimde belki daha farklı organizasyonla, kendi hükümetimizde ben bunu getireceğim masaya, bunun oluşmasına önayak olma mecburiyetimiz var.

Şehrin odaklanması gereken alanlar hangileridir?

İzmir’in turizm ve kongre kenti olması lazım. Fuarımızın çok daha gelişmesi gerekiyor. İzmir’in bu konuya daha çok odaklanmalı. Tümüyle sanayi odaklı değil, ticaret, turizm, fuar ve kongre merkezi olarak gelişilebilir.

Türkiye’ye rol model olabileceğimiz başlıklar desem…

İzmir’in liman kenti olmasını birinci dereceden ele alıp gelişimini iyi sağlamalıyız.  Mesela Çandarlı Limanı’nın hemen hemen 10 yıl oldu temellerini attılar, bazı iskele babalarını koydular ama çürümeye başladı.

Çandarlı Limanı’nın sorunu çok fazla. Aliağa-Çandarlı arasında bir otoban da yapıldı. Otobanın limanla bağlantısının sağlanması gerekiyor. Liman çalışmayınca olmuyor. Aliağa Nemrut Körfezi’nde İzmir Limanı haricinde irili ufaklı 63 liman oluştu. Bu limanlar da oraya İzmir Limanı’ndan çok daha fazla gemi çekmekte. TÜPRAŞ’ın, Koç Grubu’nun, Ege Gübre’nin limanları hep kocaman limanlar. Dökme ürün götüren limanlar var. Belki buranın daha verimli bir aktivite içinde kullanılması şart. İzmir Limanı’nın da eski İzmir Limanı kimliği ile kendi içinde bir oluşum gerçekleştirmesi gerekiyor. Bu oluşumu İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Borsası ve Ege İhracatçı Birlikleri dörtlü konsorsiyumla ele almış haldeler. Limanı, İzmir’e tekrar kazandırmak için ellerinden gelen gücü sarf ediyorlar.

Sizin öneriniz nedir?

Önerim; küçük gemilerin gelmesi ve kruvaziyer gemiler için güzel bir limanın gerçekleşmesi. Turizm dedik ya, o kruvaziyer gemilerle turizmi birleştirmek zorundayız. 8 bin 500 yıllık bir kentte yaşıyoruz. Buranın tarihi kimliğini İzmir’in içinde yaşayanlar bile daha hâlâ bilmemekteler. Bu bile bizim için bir zafiyet. Daha Agora’yı görmeyen İzmirliler var. Alsancak İstasyonu’nun klasik yapısını içeri girip de görmeyen Alsancaklı dostlarımız var.

Kendi şehrini tanımayan İzmirliler mi var?

Maalesef kendi kentini tanımayan, hele kültür başkenti olan bir kenti tanımayan İzmirliler var.

Köylümüzü korumak için neler yapmalıyız?

Geçmiş dönemde bu konuda Aziz Kocaoğlu’nun yaptığı çalışmaları unutmamak gerekiyor. Şimdi İzmir Büyükşehir Başkanı Tunç Soyer de tarıma dayalı bir ekonominin Türkiye ve İzmir’de oluşabileceğini söylüyor. Sonuna kadar destekliyorum fakat bunu yaparken de köylümüzü doğru korumak mecburiyetindeyiz.

Onların ürünlerini doğru şekilde verimli bir halde satın alma pozisyonuna geçme imkanını büyükşehirlerin yaratması lazım.

Kooperatiflerden malı almak odaklı bir model oluşturulmuştu. Bunun devamı anlamında neler yapılabilir?

Hala kooperatiflerden almaya çalıyorlar. Şimdilerde Tunç Başkan kendi içerisinde de bir organizasyon şekli oluşturdu. ‘Başka bir tarım mümkün’ diye bir sloganı var. Bu başka tarımı da net olarak oturtmaya çalışıyorlar. Biraz zaman alan bir konu. Kooperatifler üzerinden alımın devam etmesi gerekiyor. Bunun yanında onları geliştirelim, büyütelim, çoğaltalım, onlar devam etsin, yanında da başka şeyleri çoğaltalım diye düşünüyorum. Başkan da bu düşüncede… İzmir’de bu gelişecek. İzmir’de tarımın ekonomi ve sanayiyle birleşmesi şart.

 

WhatsApp Image 2021-10-19 at 11.48.53

Tarım şehriyiz ama sanayi ve ticaretle tam bir entegrasyon sağlayamıyor muyuz?

Sağladığımız noktalar var ama çok net değil. Bunu artırmak mecburiyetindeyiz. Mesela; Kiraz, Ödemiş, Bayındır ve Tire’de süt endüstrisinin çok daha fazla gelişmesi lazım. SÜTAŞ, fabrikasını Tire Organize Sanayi Bölgesi’ne süt bölgesi olduğu için kurdu. Yerinde sütü alarak lojistik maliyetlerini düşürmek için kurdu. Güzel de oldu. Ama bizim iç bünyemizde bir Tire Süt gibi kompozisyon var, bunun gelişmesi gerekiyor. Bademler Kooperatifi gibi bir kompozisyon var, bunun büyümesi gerekiyor. Bayındır da çiçekçilik ve bitki üretimi büyümeli. Bergama ve Kozak Yaylası’nda turizm geliştirilmeli. Bu bölgelerde turizm sıfır. Bu bölgedeki muhtarlarla buluştum, “Her şeyi çam kozalağından beklemeyin. Siz burayı hareketlendirin. Ev pansiyonculuğuna dönün” dedim. Biraz da siz katma değerinizi ortaya koyacaksınız. Bu kadar güzel bir hava ve iklim koşulları dünyanın hiçbir yerinde yok.

Benim çok önemsediğim bir şey var; çocuklarımızı doğduğu yerde doyuralım projesini gerçekleştirmeliyiz.

Kiraz’da doğan bir gencimiz İzmir’de gelip de fuarda güvenlik görevlisi olarak sekiz saat ayakta bir köşede beklemesin. Babasının tarlası vardı, babası para kazanamayınca ‘Git kızım-oğlum şehirde ne iş bulursan bul’ dedi. Yazık. Bunu doğduğu yerde doyma projesiyle tekrar geri döndürmek lazım.

Biz iktidar olursak, gençlerimize ciddi bir sermaye desteği vereceğiz. Tarım kooperatifleri şu anda duruyor, öldü. O kadar çok şey var ki yapılacak. Düşündükçe ve konuştukça ortaya çıkıyor.

Burada çok büyük sıkıntılar gelişiyor. Ama bu hükumetin yaptığı bütün yanlış politikalar bizi buraya getirdi. Aslında tarım 19 yıl önce böyle değildi. Muş Ovası, Malazgirt Ovası bomboş. Yanından güzelim Fırat Nehri ve Dicle Nehri akıyor, araziler bomboş.