Sizi tanıyabilir miyiz?
Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesiyim. Uzmanlık alanım; üstün yetenekli çocuklara matematik eğitimi üzerine… Buca Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü Özel Yetenekliler Eğitimi Anabilim Dalı kurucusuyum. 20 yıldır da aynı üniversitede devam ediyorum. Öğrenciler için içerik geliştiriyoruz. Öğretmenlere; öğretmen eğitimi sağlama ve matematik eğitimi veriyoruz.
Bu alanda ihtisaslaşma kararı nasıl oluştu?
Problem çözmeyi seviyorum. Özellikle üstün yetenekli çocuklara yönelik farklı problem çözme yöntemleri, onların problemlere yaklaşımları, merakları ilgi alanıma girdi. Doktora tezim de “yaratıcılık, yaratıcı problem çözme, eleştirel düşünme” üzerine idi. Özellikle matematik eğitiminde, Türkiye tarihinin ilk üstün yetenekliler öğretim programını hazırladık. 2017-2018 yılında 80 akademisyen, 200 öğretmen olarak 280 kişiyle TÜBİTAK Projesi kapsamında gerçekleştirdik.
Bu çalışmaya kim takım kaptanlığı yaptı?
Eskişehir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Uğur Sak hocamız yaptı. Biz de matematik ekibi olarak destek sağladık. Bu proje okul öncesinden 12. sınıfa kadar çocukların öğretim programları tasarlandı. Ardından TÜBİTAK Fen Lisesi’nin kuruluşunda matematik içeriklerinin hazırlanması, öğretmen eğitimi gibi başlıkları kapsayan projede matematik alan koordinatörlüğünü yaptım. 2023 yılı Kasım ayından itibaren de kooperatifimizle çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Oluşturduğunuz bu yapılar pilot uygulamaya geçti mi?
Bu işlerde geri dönüş zaman alıyor. 2018′de Üstün Yetenekler Programı’nı onaylattık. Talim Terbiye Kurulu’ndan geçti fakat sahaya uygulaması yapılamadı. Şu anda TÜBİTAK Fen Lisesi modeli aktif çalışıyor. Bu yıl itibariyle 360 öğrencisi var. Başarılı bir model olacağını düşünüyorum. Eskiden uygulanan Fen Lisesi’ne benzer bir yapıda olan lisenin teknoloji ve araştırma tabanlı olarak çalışan farklılaştırılmış bir müfredatı var. Sadece bu 2 projenin üzerinde toplamda 6 yıl çalıştık. Çok yorucu oldu. En azından bir tanesinin sahada uygulanıyor olması sonraki projeler için de motive edici.
Matematik Eğitim Kooperatifi fikri nasıl oluştu?
Kooperatifin kuruluş fikri benden çıktı. Dünyada da matematik kooperatifi olarak ilk olma özelliğini taşıyor. Eğitim kooperatifleri var fakat bunlar genelde okul kurma ya da farklı içerikler üzerine faaliyet gösteriyor. Eğitimde matematiksel içerik üretme üzerine odaklanmış bir kooperatife şahsen rastlamadım. Kooperatifimizi resmi olarak 17 Kasım 2023 itibariyle kurduk.
Nasıl yol aldınız?
Hiçbir iş boşuna yapılmaz ve 7 yıl boyunca da çalışmalar sizi bir yere getiriyor. Bir şeyin sahada uygulanmıyor olması size bir kapasite kazandırmadığı anlamına gelmiyor. Üstün Yetenek Programı’nda,. Mili Eğitim Bakanlığı farklı projelerinde, TÜBİTAK ve Avrupa Birliği projelerinde birlikte çalıştığım akademisyenler ve öğretmenleri bir araya getirdim. Birlik olunca herkes birbirini de eğitiyor. 16 ay önce 16 kişi dedik ki “Artık hazırız, kooperatifi kuralım.”
9 farklı şehirde görev yapıyoruz. Grubumuzun yarısından fazlası doktora yapmış bir ekip. Birlikte geçmişten bugüne 7 bin sayfadan fazla içerik ürettik. Kooperatif dediğiniz şeyin kökü iş birliğinden geliyor. Bu iş birliği birbirimizin dilinde ve ortak bir amaca hizmet etme anlayışında kolaylık sağlıyor ve durmadan üretebiliyoruz.
Kooperatif olarak ilk 5 ve 10 yıl için hangi hedefleri belirlediniz?
Bilinçli yol almak istiyoruz. Hedeflerimizi küçük küçük belirledik. Sadece Instagram etkileşimimiz 16 ayda 4 milyondan fazla oldu. Bunun yanında 3 binden fazla öğretmene ve 200’den fazla öğrenciye yüz yüze ve çevrim içi farklı eğitimler verdik. Bir yandan popüler matematik kültürü oluşturmaya çalışıyoruz ve Pi Dakika diye bir dergi çıkarıyoruz. Bunun yanında öğretmenlere yönelik, ücretsiz sınıflarında uygulayabilecekleri etkinlikler paylaşıyoruz. Ücretsiz eğitim programları açıyoruz. Bu sayılar ilk 16 ay için açıkçası çok tatmin ediyor. Ülkede kamusal alan teşkilinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de derneklerin kamusal alan sahasını aktif doldurmasına, ülkemizin de bu anlamda politika ihtiyacını ortaya çıkarma noktasında desteğe büyük ihtiyacı var.
Bunun yanında STK’lar devlete aslında hangi sahada ne tür politikalara ihtiyaç olduğunu doğrudan haber verirler. Bu anlamda biz doğrudan sahadaki kişilerle muhatabız. Matematik konusunda öğretmen ve öğrencilerin ihtiyaçlarını biliyoruz. İlk 5 yılda hedefimiz; raporlamalar, iş birlikleri ve ortak projeler yaparak; devlete, diğer STK’lara ve ilgili küçük ya da büyük kurumlara yol gösterici olmaktır. Hangi konularda neye ihtiyaç olduğunu onlarla paylaşmak istiyoruz.
Farklı kurumlarla da entegre çalışmalar yapmayı planlıyor musunuz?
Mecburen başka kurumlarla iş birliği yaparak gelişebiliyorsunuz. Örneğin; Tire Süt Kooperatifi çok başarılı bir modelleme… Gerçekleştirdikleri iş birlikleri ile kendi kooperatif üyelerine ve topluma harika bir hizmet sunabiliyorlar. Benzer şekilde diğer kooperatiflerle, STK’lar, şirketlerle ve kamuyla iş birliği yapmaları da gelişimlerinde önemli bir rol oynadı. Benzer şekilde eğitim kooperatifleride yol izleyebilir.
Eğitim kooperatifleri yalnızca ticari kooperatifler değil, bunlar aynı zamanda fikri kooperatifler. Bizlerin çıktıları genelde fikri çıktılar. Eğitimde bir şeyleri değiştireceksek; özellikle fikri çıktıların değer bulduğu bir mekanizma ya da ortam yaratmanın esasını eğitim kooperatifleri teşkil edecektir diye düşünüyorum. Bu yapıları sosyal inovasyon kooperatifleri diye de isimlendirebiliriz. Türkiye’de farklı alanlarda örnekleri de var.
Örneğin…
Tiyatro kooperatifi… Türkiye’de kooperatif denildiği zaman biliyorsunuz ilk akla yapı kooperatifleri geliyor. EGİAD, İzmir Ticaret Odası, TÜBİTAK, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ya da Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu tür fikri çıktı kuruluşlarıyla özellikle belli noktalarda iş birliği yapmasının sahayı çok geliştireceğini düşünüyorum.
Çünkü “Bizde bu içerik var. Alın kullanın, biz size nasıl destek oluruz?” noktasındayız. Türkiye’de; dernek, vakıf ve kooperatif yapısının sıkışmış bir alan olduğunu düşünüyorum. Belli gruplar kooperatif, belli gruplar dernek, belli gruplar vakıf kurmuş. Hâlbuki vakıf kuran; dernek de kooperatif de kurabiliyor. Kurumların çeşit olarak sadece belli alanlara sıkışması problemi var. Eğitim yapacaksan mutlaka dernek açmalısın diye bir şey yok. Kooperatif de açabiliyorsun ve bunun üzerinden iş de yapabiliyorsun. Bunun daha çok tanınması ve bilinmesi gerekiyor.
İnovasyon dediğimiz şeyin, teknolojinin dışında fikri ve özellikle doğrudan topluma katkı sağlayacak bir inovasyona sahip olması da çok önemli. Sosyal inovasyon farkındalığına çok ihtiyacımız var. Örnek vereyim; İhtiyaç Haritası kısa zamanda ülkemizde ciddi olarak sosyal farkındalığı ve sosyal yatırımlara yönelik algıyı geliştirdi ve dünya genelinde başarılı bir sosyal inovasyon ve iş birliği projesi olarak iş yapan bir kooperatif. Bu anlamda yalnızca yerel değil global de düşünmek gerekli.
Kooperatif ‘Global Kalkınma’ özelinden baktığımızda nasıl bir rol üstlenecek? Nasıl bir katma değer yaratacak?
Bir yıl geride kaldı. Önce yerelden başladık. Emekleme dönemindeyiz ve bayağı büyümemiz gerekiyor. İngiltere ve ABD’de çok ciddi kontaklarımız var.
Onlarla beraber biz bunu biraz daha yurt dışına fikirleri çıkarabilen bir hale gelmeyi hedefliyoruz. Yaptığımız bu etkinlikler sadece Türkiye’deki matematik eğitimini çözecek etkilerle sınırlı değil.
Matematik başlığı dünya çapında bir problem. ABD’ye gittiğiniz zaman, ABD’de çok başarılı bir matematik eğitimi olduğunu kimse söyleyemez. Aynı şekilde İngiltere’de de benzer problemler var. İnsanlar genelde çocuklarını yurt dışına göndermeye çalışıyorlar. Onları çok iyi anlıyorum. Ancak matematik eğitimi dediğiniz zaman Avrupa’da gönderebileceğiniz çok az yer var. Hepsinin dertleri belli başlıklarda genelde ortaktır.
Matematik dünyada genelde çekinilen bir alandır ve matematik yaptığınız için zeki olarak adlandırılırsınız. Hiç alakası da yok diyebilirim. Matematikte tıpkı diğer branşlar gibidir. Zamanla ustalaşır, ihtiyacınıza göre ya kullanır ya da derinleşirsiniz. Ben geçen hafta ABD’de bir üniversitenin yüksek lisans dersine davet edildim. 20 öğrenci ile bizim saatimiz ile gece 2′de oldukça da keyifli bir ders yaptık. Geliştirdiğimiz içeriklerden örnekler sundum ve gerçekten bayıldılar.
Kooperatifimizin geliştirdiği patentli bir cetvelimiz ve kitabı var. Hem cetveli hem kitabı ile beraber biz öğrencilere deneyimsel bir ortam sunmaya çalışıyoruz. O cetvel ile problemler çözüyorlar. Esas amaçlarımızdan bir tanesi böyle farklı içerikler üretip globale de çıkmak. Güzel bir örnek olarak geliştirdiğimiz cetvel büyük ilgi gördü diyebilirim.
Modelleme açısından örnek alınacak ülke ve projeler var mı?
Hem öğretmen eğitimlerinde hem öğrencilere yönelik eğitimlerde farklılıklara cidden ihtiyacımız var. Bu konuda global açıdan biraz geride kaldık. Milli Eğitim Bakanlığı bu yıl öğretim programı değişikliğine gitti. Fakat bu program değişikliğinin hızlı olması da başka bir problem. Siz bu kadar köklü değişikliği aynı anda yaparsanız mekanizma kolay çalışmaz, zorlanırız. Bir öğretim programı geliştirme kültürü de oluşturmak gerekiyor.
Öncelikle bir program değişikliği yapacaksak bunun pilot uygulamasını yapmalıyız. Pilot uygulama sonrası belirli bir değerlendirme mekanizmasından sonra birinci sınıftan ya da okul öncesinden başlatmalıyız. Ara sınıflarda doğrudan değişimin başlaması hiç doğru değil. Bunun ardından da “Her 12 yılda bir programlarımızda güncelleme yapacağız ya da her 4 yılda bir programlarımızda değerlendirme ve güncelleme yapacağız” diye bir dönüşüm mekanizması oluşturmalıyız. Bu tür kurumsal hafıza maalesef bizde henüz yok.
Bizim sistemimizin sorunu nedir?
İki temel sorunumuz var. Politika yapıcı olan Milli Eğitim Bakanı’nın çok sık değişiyor olması ve politikaların gelen bakana göre değişmesi bir problemdir. Çünkü bir sürdürülebilirlik sorunu yaşatıyoruz. Eğitimin en önemli özelliği de sürdürülebilir olması.
Siz ekonomide 6-8-10 aylık projeler yapıp bir şeyleri değiştirmeye çalışabilirsiniz ama eğitimde biz bunu yapamıyoruz. Çünkü bir çıktıyı 10-12 yıldan önce göremiyoruz. Sizin çocuğunuzu 12 yıllık eğitim ile değerlendirebiliyorum. Her gelen köklü değişiklik yaparak bir şey iyi niyetli olarak değiştirmeye çalışıyor. Ancak bu başka sorunlara yol açıyor ve eğitimde bunu yaptığınız zaman biz hiç dikiş tutturamıyoruz. Eğitim birikimli bir alan ve biz birikime fırsat sağlamıyoruz. Eğitimde sürdürülebilirlik üzerine çok yoğun çalışmamız gerekiyor.
Eğitim trendlerini zamanında yakalayabilmek derseniz biz genelde eğitimde trendleri kaçıran da bir ülkeyiz. Örneğin, beceri temelli bir öğretim programına geçme konusunda en az 10-15 yıl geride kaldığımızı söyleyebilirim.
Eğer güncel bir mekanizma varsa buna adaptasyon için özellikle akademisyen, öğretmen, Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, STK’lar ve ÖSYM’nin koordine bir şekilde hızlı aksiyon alıyor olması gerekiyor. Biz bu koordinasyon konularında da geride kalıyoruz. Açıkçası eğitimde sürdürülebilirlik, kurumlar arası koordinasyon ve dünyaya ayak uydurma açısından çok iyi noktada değiliz.
Test ve sınav kavramına sıkışmış bir eğitim sistemi ile karşı karşıyayız. Bu özelden doğru baktığımızda bu iki başlığı öne çıkararak matematiği nasıl sevdirebiliriz?
Birincisi matematiği çözülen bir şey olmaktan çıkarmak gerekiyor. Biz hep çözme mekanizması üzerine kurmuşuz. Aslında okul matematiği düşünme ve konuşma mekanizması üzerine kuruludur.
Çocuğun çevresinden çocuğa en çok gelen soru “Kaç soruda, kaçta kaç yaptın? Kaç doğru yaptın? Kaç soru çözdün?” Bu aslında matematiksel düşünmeyi geliştiren değil, sadece o yıl için belli bir refleksi geliştiren, matematiği kısır bir döngüye dönüştüren ve geliştirmeyen bir mekanizmadır ve maalesef yalnızca soru çözme üzerine kurulu. Çözme üzerine kurulu bir mekanizma düşünmeyi istediğiniz kadar geliştirmiyor. Halbuki okul matematiğini çözemeseniz de matematiksel düşünme bize yaşamda çok yardımcı olur.
İkincisi, matematiksel düşünme özellikle akıl yürütmede, farklı işlerde strateji belirlemede, bir problemle karşılaştığımız zaman farklı yolları görmede, problemlerin çözümüne yönelik tasarım geliştirmede yardımcı olur. Biz bunu temel anlayışta kaçırıyoruz. Bu anlamda matematiksel düşünme ve matematiği çözme arasında git-gel yaşadığımız bir ülkedeyiz. En temel anlayışla öğrencilerin hepsine benzer şekilde bir şey öğretmeye çalışıyoruz, herkesin aynı matematiğe ihtiyacı olabilir mi?
Çocuklara göre farklı anlatım modellerini uygulayabilmek ve içerikleri geliştirmek gerekiyor. Çocuğa göre farklı farklı anlatabilmek, farklı stratejileri düşündürmek de gerekiyor. Hatta o stratejiler arasından en iyisini seçmek gerekiyor. Bizim bu anlayışta olup esnekliğimizin farklı stratejilerle arttırmamız gerekiyor.
Üçüncü sorunumuz da bence dünyada tek bir gerçek varsa o da eğitimde bireysel anlayıştır. Bireysel farklılıklar esasında herkeste vardır. İnsanlar birbirlerinden farklıdır. Her çocuk birbirinden farklıdır. Dolayısıyla her çocuk farklı şekilde ve hızla öğrenir. Bunu göz önüne almadığınızda ve herkese aynı şekilde, benzer yöntemle öğretmeye çalışan bir yapıya sahip olduğunuzda süreçsel bir gelişimle birlikte yaratıcılık gösteren, eleştirel olan ya da birbirlerinin eksiklerini giderebilen çocuklar yetiştiremeyiz. Eğitimde bireyselleşen, bireye göre eğitime dönüşen bir dünya var. Eğitim anlayışı olarak, örneğin beceri gelişimi, globalleşen ama bireye inmeye çalışan bir dünyadayız.
Teknik açıdan globalleşme dediğimizde biz, birbirimizin eğitimlerini kopyalar mekanizmaya dönüşüyoruz. Ancak bireye ve kültüre uygun düzlemi oluşturmayı kaçırıyoruz.
Eğitim globalleşirken aynı zamanda bireye inmek zorunda kalıyor. Çünkü bireylerin problem çözme kabiliyetlerini geliştirerek iş birliklerini arttırır ve günümüzün küresel problemlerini çözebiliriz. Biz bireyselleşmeyi biraz atıl durumda bıraktık. Bizim biraz daha kitlesel bir eğitimimiz var. Aslında kişiye ve çevresine özel bir eğitimin olması gerekiyor.
Bizim çocuklarımızın hepsi 12 yıl boyunca aynı soruları çözüyor, hepsi aynı eğitimi alıp sınava giriyor. Hiçbirinin bireysel farklılığını gözeterek doğru bir mesleğe yönlendirilmesini uygun bir şekilde başaramıyoruz. Bu durum en büyük sorunumuz diye düşünüyorum. Bu sorunun sonucu olarak da Türkiye’de çok iş değiştiren insan oluyor ve bir çoğu insan da kendi işini ya da eğitimini aldığı işi yapamıyor ve bunun yanı sıra yaratıcılıklarını da engelliyor olabiliriz. Bu bir tür kaynak israfı değil mi?
Sürdürülebilirlik, trendi yakalamak ve bireysel yaklaşım… Bu üç adımı kaçırdığınız zaman aslında eğitim modeliniz derme çatma ayakta kalıyor. Bireylerin özelliklerini yani potansiyellerini ya da yeteneklerini keşfetme ve doğru yönlendirme problemini çözmemiz gerekir.
Şehir çeperlerindeki yetenekli çocukları keşfetmek için kooperatif nasıl bir modellemeyle yol alacak?
Burada aslında kooperatifin en önemli yanlarından birisi; bir tür öğretmen eğitimi merkezi olması…
Öğretmenlerin eğitimini, kapasitesini arttırmayı çok önemsiyoruz. Bir bireye ulaşmak ya da bir öğrencinin potansiyelini fark etme, genelde dezavantajlı bölgelerdeki çocuklarda ya da dezavantajlı çocukların aileleri tarafından çok mümkün olmuyor. Doğal olarak burada fark edecek kişi çoğunlukla öğretmen oluyor. Biz ilk olarak öğretmenlerin bu tür çocukların farkına varabilecekleri bir projeyle yol alıyoruz. Öğretmenin matematikte “Bu çocuğun özellikleri neler? Nasıl destek olabilirim?” ya da “Bu çocuğu ben nasıl yönlendirebilirim?” gibi soruları yanıtlayabileceği bir eğitim için proje geliştiriyoruz. Bu projenin de şu anda finansman kısmını kısmen çözdük. İlk olarak bunu yapacağız. Özellikle bunu dezavantajlı bölgelerde yapmak istiyoruz.
Dezavantajlı bölge deyince genelde Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi olarak algılanıyor ama büyük şehirlerin çeperlerinde de bu tablo ile karşılaşıyoruz.
Kesinlikle. Büyük şehirlerde de potansiyel yetenek kaybı diyebileceğimiz çocukların sayısı her geçen gün artıyor.
O zaman bizim yapacağımız şey ilk olarak öğretmenlerin bunun farkına varacakları projeler geliştirmek. Ülkenin iki çıkış noktası var. Birincisi; eğitim fakültelerinin yapılarının güncellenmesi ve eğitimlerinin yeniden yapılandırılması, İkincisi ise sürekli bir öğretmen eğitimi…
Öğretmen performansını ve eğitimini, onların ihtiyaçları doğrusunda desteklemediğimiz sürece sahaya ulaşamayız. Büyük bir yapının öğrenciye tek tek ulaşması mümkün değil, biz de ulaşamayız. Ancak bir ağaç modeli düşünün. Öğretmeni eğittikten sonra öğrenciye ulaşabilirsiniz. Çünkü bir öğretmen gün içerisinde en az 20-30 öğrenciyle beraber yaşıyor. 4 şubeye derse giren bir öğretmen yaklaşık 100 öğrenci ile çalışıyor ve gözlemliyor. O yüzden “İlk hedefin nedir?” diye sorarsanız, “Bu dezavantajlı bölgelerdeki öğretmeni eğitmek” diyebiliriz. Bu konuda çok eposta alıyoruz. Çevrim içi eğitimlerimiz büyük ilgi görüyor ve aynı gün hatta bazen 10 dakika içerisinde başvurularımız doluyor. Aslında bayağı büyük bir problemle uğraşıyoruz ve bu ilgi kooperatifimiz için de motivasyon unsuru haline geldi.
Kendinize ait bir alan kiraladınız mı? Yoksa gönüllülük esasıyla kurumların alanlarını mı kullanıyorsunuz?
Biz iş birliği esasıyla kurumların alanlarını kullanıyoruz. Türkiye’de atıl şekilde duran çok yer var. Özellikle okullardan salonlarını kullanmak konusunda yoğun destek alıyoruz. Kooperatifin Instagram sayfasında 21 bin takipçimiz var. Takipçi sayımız hızlı bir şekilde artış gösteriyor. Sitemizde de 5 binin üstünde kayıtlı öğretmenimiz ve öğrencimiz var. Sağ olsunlar teveccüh görüyoruz. O yüzden farklı platformlarda çeşitlilikle birlikte iş birliğine çok ihtiyaç var.
Devlet okullarındaki öğretmenler bizim eğitimlerimize daha çok geliyorlar. Öğretmenin sahada desteğe çok ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Bir eğitimimizin 100 kişilik kontenjanının dolma süresi 2 dakika 17 saniye ve rekor bir süredir. İnanılmaz bir teveccüh. Bu da aslında öğretmenin ihtiyaçları noktasında bir kanıt. Türkiye şartlarında devlet okulu öğretmenleri daha hevesli ve heyecanlı. Ben özel okulda daha iyi eğitim olduğunu düşünmüyorum. Köy okullarındaki öğretmenlerin hepsi yeni mezun arkadaşlarımız.
Şehir merkezinde görev yapan öğretmenler ise 30 yıllık mesleki tecrübeye sahipler. Tecrübe aktarımını da tam sağlayamadığımız bir zamanda bir tüm öğretmenlerimize erişebiliyoruz. Nerede olursa olsun bilgisayarını açıyor, bizden çevrim içi destek alıyor. O yüzden ücretsiz çevrim içi eğitimlerimiz çok ilgi görüyor. Belli eğitimleri kooperatifin sürdürülebilirliği için ücretli olarak yapıyoruz. Özel okullar da bu anlamda toplu katılım sağlıyorlar.


