“KORUMA TEDBİRLERİ ALINMALI, KATMA DEĞERLİ ÜRETİME ODAKLANILMALI, GÜVENLİK SAĞLANMALI”

 

 

FTH_5894

Türkiye’deki deri sektörünün mevcut durumu, gelişim trendi, yaşadığı sorunlar ve hedefleri… Bu başlıkları sektörün üç kanaat önderi ile ele aldık.

Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Jak Galiko,  Ege Deri Sanayicileri Derneği Başkanı, İZBAŞ Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi olan Eyüp Sevimli ile Deri Tanıtım Grubu Başkan Yardımcısı Süleyman Tahiroğlu, YARIN Dergisi için bir araya geldi.

2016 yılındaki terör eylemleri nedeniyle “güvenlik” başlığında Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıların ihracata ve ihracat bağlantılarına zarar vermeye başladığına vurgu yapan sektör temsilcileri,  “güvenliğin sağlanması” gerektiği mesajını veriyorlar.

Bu dönemde yeni yatırımdan çok mevcut yatırımların yaşamasına odaklanmak gerektiğinin altını çizen kanaat önderleri, Hükümet’in sektöre yönelik koruma tedbirleri almasını istiyorlar.

Türkiye’nin “katma değeri yüksek” ürün üretimi ve ihracatına ağırlık vermesinin önemine işaret eden sektörün temsilcileri, bu bağlamda doğru rakip ve pazar belirlemek gerektiğinde birleşiyorlar.

İç pazardan vazgeçilmemesini de öneren kanaat önderlerinden sektörü bütün yönleriyle dinledik.

 

 

–2016 yılının genel bir değerlendirmesini yapabilir misiniz?

EYÜP SEVİMLİ: İhracat rakamları ile bakacak olursak, Türkiye genelinde yüzde 1,2 gerileme görüldü. Türkiye’nin genel ihracatı 142 milyar dolar olarak gerçekleşti. Deri ve deri mamullerinde ise 5,7 gerileme var ve 1,4 milyar dolar olarak kayda geçti.

Deri ve deri mamullerinin diğer ihracat sektörleri içerisindeki payı da yüzde 1. Deri sektörü olarak genel ihracat içerisindeki payımız oldukça küçük bir pay. Aslında büyütülebilecek de bir pay. Bunun büyütülmesi, Rusya’ya bağımlılıktan kurtulmakla olacak. İhracat ilk başlarda güçlü olduğumuz dönemde başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine yapılıyordu ve gerçek ihracattı. Rusya’ya ihracat ise İstanbul’daki lojistik firmalarının faturaları ile düzenlenmiş bavul ticareti ile başladı ve büyüdü.

–Bavul ticaretinin toplam ticaretten aldığı pay nedir?

EYÜP SEVİMLİ: Şu anda öyle bir veri yok, büyük çoğunluğu ayakkabı sektörünün ihracatı azalmış durumda. Birbirine yakın olan ülkeler bu ticaretten en büyük payı alır. Komşuluğun en büyük getirisi ortak ticarettedir. Komşularımızla iyi geçinmek ihracatın işine yarar. Deri sektörü dediğimizde gidilebilecek çok yol var. Ayakkabının hitap ettiği alanlar fiyat olarak düşük olan alanlar. Pazar ekonomisinin iyileşmesi gerekir.

–Şu an ayakkabı ihracatında hangi ülkeler ön planda? Segment olarak baktığımızda A ve B tüketici grubuna yönelik de ürün gruplarına odaklanmalıyız diyebilir miyiz?

En başta 116 milyon dolar ile Irak pazarı var. Ama 2016’da 80 milyona düşmüş. Yüzde 30’luk bir düşüş yaşandı. Yüzde 11,5 payı Irak’a ait. Sonraki büyüklükler yüzde 6’dan aşağı doğru gidiyor. Almanya yüzde 6,2 Suudi Arabistan yüzde 5,2 oranında pay alıyor. Suudi Arabistan’a ağırlıklı terlik ihraç ediyoruz. Bu terlikler ayakkabı gibi kaliteli. Ancak diğer Ortadoğu ülkelerine satılanların sayısı çok, ederi çok değil. Ayakkabı olarak görünse de en büyük kısmı terlik tutuyor. Rusya’ya ihracat düşmüş. Daha önce 70 milyon olan 28 milyona düşmüş. Yüzde 59 kayıp var. Bu yine kazanılabilir bir şey. Rusya’nın ayakkabı olarak daha pahalı daha frapan özel zevkleri var. Pazarı zorlayan şeyler, kaliteyi düşürünce kendinizi geliştirmek için girdaba giriyorsunuz. Biz her zaman söyleriz, quantity değil quality önemli. Katma değeri yüksek alanlara yatırım yapmamız gerekiyor.

Üretim ayağına baktığımızda nasıl bir gerçekle karşı karşıyayız, şu anda üretim kapasitemizin ne kadarlık bölümünü kullanabiliyoruz?

EYÜP SEVİMLİ: Genel görüntü; ayakkabıda artış görünüyor. Konfeksiyon en çok etkilenen sektör. Ancak ayakkabı zorunlu bir ihtiyaç ve şanslı, deri ise ihracatta henüz başlangıçta olduğu için oldukça şanslı diyebilirim.

SÜLEYMAN TAHİROĞLU: Avrupa’da bir kaç sene öncesine kadar deri giysi oldukça moda ve gündemdeydi. Son yıllarda modanın dışına da gitti. Fiyatlar önce Çin sonra Hindistan ve Pakistan’dan ucuz ceketlerin piyasaya gelmesi ile oldukça düştü. Türkiye de bu fiyatlarla ihracatta rekabet edememeye başladı ve pazar kaybı oldu. Türkiye’de her fiyata bir ceket bulunabilir. Bir ceketin 150-200 lira civarında yalnızca konfeksiyon maliyeti var. 350 liraya mağazaya koyarsanız, deri zaman zaman ucuzlasa da dükkâna koyduğunuz zaman fiyatı bir soru işareti uyandırır.

JAK GALİKO:  Derinin özünde çok önemli bir kriteri var. Seleksiyondur bir deriyi doğru istikametine götüren. Eyüp Başkan dedi ki “Bizim hedefimiz daima katma değeri daha yüksek, yüksek fiyatlı bir ürün yaratmak.” Belki rakamsal olarak 1 milyon adet ceket olmayabilir ama üst seviyedeki kaliteli bir ürün yapıp 500 bin ceketle daha üstün bir fiyat elde edebilirsiniz. Hedefin o olması lazım. Aksi halde Çin, Hindistan ve Pakistan ile rekabet etmeye gitmiş oluruz, biz onlarla rekabet edemeyiz. Dolayısıyla orada bir çelişki var. Seleksiyonun alt tabakasını da üretmek zorundayız. Hedef,  üst segmentte ürünler üretmek. Türkiye, İtalya kadar deriyi bilen bir ülke.

–İğneyi kendimize de mi batırmamız gerekiyor?

JAK GALİKO:  Bunu biz bilmiyoruz. Hedef olması gerektiğini, herkesin kafasına sokmak lazım… Rusya pazarına yüksek katma değerli ürünler katıldı. Ama pazar olarak tek alıcıyı bulması bir dezavantaj… Elimizde birçok pazarın olması lazım Dönem şeklinde insanlar deri giysileri aldılar, doyuma ulaştılar ve artık o pazara deri giysileri satamıyorsunuz. Ama aradan bir beş sene altı sene on sene geçtiğinde yeniden ihtiyaç olacak. Pazarlar değişik değişik olduğunda hepsi sıra sıra gelecek ve ihtiyaç bitmeyecek. Bunlarla sıcak ilişkide olduğunuz sürece onların ilk çalacağı kapı siz olacaksınız.

—Türkiye’de ihracatçı dönem dönem krizler yaşadı ve hep alternatifli pazarlarla yol alması gerektiğini gördü öğrendi. Neden deride ısrarla Rusya dedik ve alternatif pazarlara yönelmedik?

EYÜP SEVİMLİ: Rusya’ya ihracatın yolları ile diğer ülkelere ihracatın yollar değişik. İhracat zor bir şey. Bir ülkenin standartlarını bilmek gerekir. İhracatta risk olmaz diyorsunuz ama ilk başlarda bunu sağlayamıyorsunuz. İlk girdiğiniz bir ülkede mesela ihracat sigortasından faydalanmayı başaramayabilirsiniz. Karşınıza yanlış kişiler çıkabilir. Adım adım yapmak gerekir. Derici elinde hazır pazar varken bu pazarı kaybetmek istemiyor. Her zamanki ülkede ticareti nasıl yapacağı belli, o kapı açılsın yeniden ilişki kurulsun diye bekleniyor. İlişkinin ne kadar sağlıklı olduğuna bakmak lazım. Aslında o pazarda sağlıklı ilişki diye bir şey yok. Çünkü o pazarın özelliği sağlıksızlık. Kolaylık; risk ve fazla kar üzerine dayalı. Nerede fazla kar var, orada risk var.

–Önümüzde böyle sağlıksız bir Pazar gerçeği var. O zaman alternatif olarak odaklandığımız ülkeler hangileri?

SÜLEYMAN TAHİROĞLU: Rusya deri giyside en büyük pazar. Ülkenin konumu bunu gerektiriyor. 90’lı yılların başında Rusya, Türkiye’ye akın akın geldi ve büyük bir talep oldu. Herkes deri giysi üretip satmaya başladı. Zaman içerisinde onların talebi doğrultusunda ihracat büyüdü. Geliyor, parayı verip gidiyor. Böyle bir sistemle başladı. İhracatçı olmasına gerek yoktu. Sistem böyle yürümeye başladı. Onlar bize gelip pazarı büyüttüler. Taleplerini çoğalttılar, tasarım ve koleksiyonlar yapılmaya başlandı. Deri konfeksiyon sektörü büyüdü.

JAK GALİKO: 72 senelik kapalı rejimin açılmasından sonra birdenbire kendilerini kendi evlerine iş yapıyor gibi gördüler. Pazar onlara göre ayarlandı. Rusya pazarı çok kolay, nakliyesi kargo uçaklarla gidiyor, nakit para. İstanbul’daki Türk arkadaşlarımız Rusya’da dükkânlar açtılar. Uğraşmadan iş yapma dönemi idi. 2010’dan itibaren değişti. Şu an bir tek Türkiye akıllı değil, dünya pazarının gözü de Rusya üzerinde. O pazarı kaybetmeden diğer pazarı da bulmam lazım. Şimdi ne oldu, yukarıda bir kriz var, bizim ihracatımız düştü.

EYÜP SEVİMLİ: Komşuluk ilişkilerini doğru kullanırsak, bütün ürünlerimizi satabileceğimiz en iyi pazar fiyatların yüksek olması nedeniyle Avrupa Birliği’dir. Bunun yanında yüksek kaliteli ürün, bizim sektörümüzde ister giysi ister ayakkabı ister sadece deri olsun bütün bunları satabileceğimiz en güzel pazar yine Avrupa Birliği.

Neden en yüksek fiyatlar ve yüksek kaliteli ürün bunlarda, bunlar hem mağaza zincirleri olarak hem marka olarak bütün ülkelerde. Bizim ülkemizde de var. Bizim ülkemizde en güzel yerlerdeki en iyi AVM‘lere bakıyorsunuz gerek İtalya gerek Fransa’daki zincirler var. Bu zincirler Amerika’da da aynı satışı yapıyorlar. Düne kadar Çin’de de aynı satışı yapıyorlardı ama son iki üç senedir Çin’in şartları değişti ve bunlara yavaş yavaş kapıları kapattı.

Onların para, ticaret politikası bugün değişmiş durumda. Aynı hızda gitmiş olsaydı Çin’in her tarafını zaten bu mağazalar ele geçirmiş olacaktı. Çin kendi markalarını üretip-tüketmekle meşgul ve kendini geliştiriyor. Bütün ayakkabı, giysi gereksinimini karşılayabilecek bu mağazalarda satılabilecek ürünlerin en azından yüzde 10-20’sini bizden karşılasalar bize yeter de artar.

Türkiye olarak yabancımağaza gruplarına ürünlerinin en az yüzde 20’sini iç pazardan almak zorunluluğu getirebiliyor muyuz?

EYÜP SEVİMLİ: Böyle bir şey yok, olamaz da. Şu anda bazı büyük dünya markaları ki, bunlar fiyatları çok düşük ürünler üretip onları tüketiciye kavuşturmaya, buluşturmaya çalışıyor. Bu firmalar mevsimlik değil hafta içerisinde iki defa koleksiyon değişimine gidiyor. Bunlara bizim ülkemizde cevap vermek çok zor. Biraz daha hızı az, biraz daha mevsimlik olarak değiştiren markalar bizim için uygun olabilir.

Mesela İzmir’deki tekstilcilerin büyük çoğunluğu bunun yolunu dar boğaza girdikten hemen sonrasında buldular ve hemen kendilerini genişlettiler. Markalara üretim yapmak diyorlar. Markalara kendi ismi altında üretim yaptıkları gibi aynı zamanda kendi markalarını da üretip, onları da daha küçük bir takım pazarlara sunuyorlar. Çünkü siz bir markanın istediği çeşit ürünleri yaptığınızda onun haricinde kendi markanızla da onlara benzer ürünler yapıyorsunuz. Dolayısıyla o pazara hitap edebilecek hem model hem kaliteyi yaratmış oluyorsunuz. Bu da bir alt fiyatla daha sonra katma değeri yükselecek şekilde sunulacak ve katma değeri daha fazla olacaktır. Öbürü belki pazarda 3-4 misli fiyatla satılacak ama sizden çıkış fiyatı daha ucuz olacak. Çünkü o markanın altında yaptığınız üretimi yine daha ucuza vereceksiniz. Marka değeri olarak ancak değerini koyabilecek.  Ama siz kendi markanızı yaptığınızda o pazarda yarı fiyatına satılacak ama sizden çıkış fiyatı daha yüksek olacak. Pazar fiyatıyla üreticinin eline geçen fiyat arasındaki fark kendi markanız olduğu zaman daha fazla olacak, kârınız artacaktır. Biraz daha yüksek markalara odaklanmak, en azında orta düzeyde markalarla başlayıp daha sonrasında yüksek düzeylere odaklanmak bizim sektörün çıkışı, ilerlemesi, kendini geliştirmesi ve büyümesi için olmazsa olmaz diye düşünüyorum.

–Peki bu süreçte sektör kendisine olmazsa olmaz dediğimiz hangi hedefleri ya da hangi çalışma yöntemini benimsedi?

JAK GALİKO: Bir kere her şeyden önce mevcudun muhafaza edilmesi için Hükümetimizden teşvik ve destek bekliyoruz. Her şeyden evvel dünyada kriz var. Karşı taraftan bir talep yok.  Dolayısıyla ekonominin birinci şart olarak arz-talep dengesini bir kere tutturmamız gerekiyor. Bunun içinde şu andaki mevcudun korunması gerekiyor. Devlet büyüklerimiz bizlere yatırım yapın teşvik vereceğiz diyor. Ama deri sektörü şu anda yüzde 55-60 kapasiteyle çalışıyor. Kapasitenin artması lazım. Yoksa teşvik vermenin bir anlamı olmaz. Önce mevcut kapasitenin korunması gerekiyor. Onun içinde destek olunması gerekiyor. Bunu 10 yıldır söylüyoruz. Biz kimiz? Biz bir Pakistan mıyız, Çin miyiz, Hindistan mıyız? Bir Fas bir Mısır mıyız? Hayır, biz onlar olamayız. Kaliteli ve düzgün bir pazarlama gerekiyor. Satın alma gücü yüksek olan bir kitleye hitap etmeliyiz. Bizim asgari ücretimiz Yunanistan dışında bütün Avrupa ülkelerinden daha yüksek.  Ben böyle bir ortam da o ülkeler ile rekabet edebilir miyim?

EYÜP SEVİMLİ:  Deri sektörü uzun bir geçmişi, kalite bilgisi, kalite ve tasarımla üst gruplara hitap edebilecek yapıdadır.

Onun için bizim rekabetimiz alt gruplarla fiyatlarla olamaz.  Ancak kalite ve tasarım ile üst gruplara hitap etmemiz gerekiyor. Bizim sektörümüzün ister ayakkabı ister konfeksiyon isterseniz deri sektörü olarak düşünün her üç sektörde şu anda kabiliyetleri yapabilirlikleri itibariyle belli bir yere gelmiş belli bir birikimi olan üreticilerdir.

Burada baktığımız zaman aslında Avrupa’nın da geçmişten gelen acı bir tecrübesi var. Avrupa markaları pazara sundukları ürünleri kaliteyi bozmadan daha ucuza yaptırabilmenin yollarını aradılar. Bunu Vietnam, Çin, Malezya’da denediler.

Bu denemeler sonucunda orada ki ilişkilerini azaltma ve sağlıksızlığı ortadan kaldırma kararı aldılar. Çünkü oradaki yaptırdıkları üretim her ne kadar başlarda ucuz gibiyse de hem maliyeti yükselmeye başladı, hem de komplikasyonlar oluşmaya başladı. Gittiler oraya yerleştiler. Çin’de kendi gönderdikleri kişilerle yönetim sürecini yönettiler. Ama giden bu kişiler orada rahatsız oldu. Çin Hükümeti, markaların oradaki satışıyla ilgili birçok zorluk ortaya çıkardı.

–Neydi bu zorluklar?

EYÜP SEVİMLİ:  Bu zorluklar şöyle; Avrupa’da Amerika’da olmayan laboratuvar test sonuçlarını istediler. Bizde Avrupa’ya göndereceğimiz ürünün içerisinde binde bir nispetinde müsaade edilen olması gerekeni bir şeyi, onlarda milyonda bir nispetine çektiler. 1 mg yerine 0,1 mg’a çektiler. Bununla ilgili yaptırımları ise kendi sistemleri ile test yapıyorlar. Başkalarının testleriyle ilgilenmiyorlar. Kendi ürünlerinde değil, ithalatta bunu uyguluyorlar. Ve şöyle de bir şey diyorlar: “Senin mağazana gelirim her hangi bir ürünü alırım ve bunu test ederim. Bunun içerisinde her hangi bir şey bulursam burada onunla ilgili bütün ürünleri de imha edeceksin.” Testlerine uymayan ürünleri imha ediyorlar. Bu markaların korkulu rüyası. Siz zaten marka değeri olan ürününüzü orada imha edilmesiyle hem itibar kaybına hem de değer kaybına uğruyorsunuz. Zararınız oluşuyor. Bunların çünkü hayatiyetinin bitmesi için o üzerine koydukları marka değerini mutlaka almaları gerekiyor. AR-GE çalışmaları için, bu test araştırmaları için para ödüyorlar ve bunun karşılığını almak istiyorlar. Geleceği yönetmek için çalışıyorlar. Şu anda bizim kafamızda olmayan düşünceleri onlar “acaba 20 yıl sonra dünya neyle karşı karşıya kalacak” diyebilmek için 20 yıl sonra o piyasada olabilmek için çalışmalar yapıyorlar. Bu sayede o masanın çevresinde oluyor. Yoksa bir dahaki sene o markayı göremeyebilirsin. Hem Pazar açısından hem üretimi devam ettirme açısından bir dezavantajları var. Türkiye’nin kendileri için iyi bir partner olduğunu gördüler.  Bize üretimi en yakından yapabilecek gelişmiş, kendini yetiştirmiş altyapısı elemanları var. Bizim sektörümüz bunlar için aslında en uygun sektörlerden bir tanesi. Birincisi tekstil sektörü ikincisi ise deri veya ayakkabı sektörü. Ayakkabı sektöründe İtalya’yı şu anda geçersek, bizim önümüzde İspanya ve Portekiz var. Bizim ayakkabılarımız bunlardan sonra geliyor. Onların önüne geçmememiz için hiçbir neden yok.  Yeter ki o pazarlarla biz iletişime geçelim.  Avrupa’daki İtalya, Almanya ve İngiltere gibi pazarlarla ilişkiye geçelim. İngiltere’ye şu anda ihracat yapan ayakkabıcılarımız var. Bu teması sağladılar. Hem bizim durumumuz hem onların durumu bu ilişkilerin başlaması için bize şans veriyor.

Düşüncelerimin diğer arkadaşlarda da oluşması gerekiyor. Bizim bu konuda geç kalmamızın bir sebebi daha var. Aslında ihracatla iç piyasa birbirini tamamlayan iki durum.  İç piyasada ne kadar çok sizi besleyecek bir pazarla birlikte hareket ediyorsanız,  bunun size büyük faydası var. İhracatınızı geliştirmeniz için hem size bir destek oluyor hem de bilgi ve tecrübeyi piyasadan elde ediyorsunuz. Elde edilen bilgiyi ihracatta daha iyi bir şekilde kullanıyorsunuz. Bizim iç piyasamız ise ödeme şartları dolayısıyla sürdürülebilir bir durum arz etmiyor ve bu haliyle de ihracatta yardımcı bir pozisyonu yok. Bunun acilen çözülmesi gereken bir sorun olduğunu düşünüyorum. İç piyasa olmazsa ihracat olmaz.

—Biz bir dönem bu hatayı sanki yaptık. Çok iyi para kazanıyoruz diye ihracata odaklanıp iç piyasaya sırtımızı döndük. Anladığım kadarıyla o dönemden bir ders çıkartmış ihracatçımız…

JAK GALİKO:  Bugün Türkiye’de bizim sektörümüzde en çok ihracat ayakkabı üzerine oluyor. 2016’daki 1,5 milyar dolarlık deri sektörünün ihracatının 780 milyon doları ayakkabı ihracatından elde edildi. Fakat İtalya, İspanya ve Portekiz ayakkabı yapıyor. Bu benim için ne demektir. Ben kalkıp da bu üç ülkenin yaptığı ayakkabı pazarlaması esnasında bunların arkasından Çin, Pakistan veya Tayland’dan gelen ayakkabılarla o sınıfta mı ait olacağım? Yoksa bunlarla rekabet etmek için daha inovatif fikirlerle daha fazla mı pazarlamaya gayret sarf edeceğim?

Ya da ilerisine doğru yatırım veya öngörüm mü olacak? Benim hedefim İtalya, İspanya ve Portekiz ayakkabıların üzerinde veya onlarla beraber rekabet edebileceğim ayakkabı.

Şayet ben oraya erişmezsem benim için değerlendirme kiminle yapılacak. Çin’den gelen ayakkabı ile benim ayakkabım sizin için enteresan olmuyor. O zaman oradan gelen ayakkabıyı tercih ediyorsunuz.  Benim burada hangi sınıfta olmam gerekiyor belirtilmesi lazım. Bugün Çin’de ayda 60 dolara çalışan bir sınıfla, asgari ücreti brüt olarak 640 dolar olan Türkiye’deki yapılan üretim. Siz bunlarla baş edebilir misiniz? Ya da aynı sınıfa koydukları zaman sizin tercih edilmeniz mümkün müdür? Onu tercih edecekler. Maalesef bizim insanlarımız daha kolaya kaçtı. Şu anda bizim önümüzde zorluk var. 20 sene ilerisini gören dünya ticareti nasıl olacak diye uğraşırlarken biz halen korumacı değil daha doğrusu ileriye atılımcı bir sistemle bir çalışma zihniyetinde olmalıyız.

–Atılım yapılması gereken bir dönem diyorsunuz.

JAK GALİKO: Atılım derken yatırım değil.  Yatırım yap para vereceğim diyorlar. Onlar için istihdam yaratmak hedefi var. Doğrudur ancak sen mevcudu muhafaza ettirirsen, mevcut kendi kendine gelişip kendi istihdamını geliştirecektir.

EYÜP SEVİMLİ: Şu anda yatırım olmadığı için istihdam olmuyor. Yatırım azaldığı için bu sefer mevcut firmalara “Hiç ihtiyacın yoksa bir tane al. Eğer bir tane ihtiyacın varsa on tane al” diyorlar. Bu daha önce de söylenmişti şimdi yeniden gündeme getirildi.

– Tanıtım burada büyük önem taşıyor. Siz geçen yıl Arda Turan ile yol alma kararı almıştınız. Gerçekten işe yaradı mı?

SÜLEYMAN TAHİROĞLU: Bu kadar büyük bir Pazar iken Rusya’ya pek fazla tanıtım yapmadık. Rusya kendisi bize gelmişti. Bizi çok iyi tanıdılar. Rus alıcılarla iç içe olduğumuz için çok fazla tanıtım ihtiyacı olmadan Rus pazarı kendi kendine büyüdü. Fakat ihracatın yüzde 60’ı Rusya iken bizim Rusya’ya bir tanıtım yapmamamız doğru değildi.

 Bizde tanıtım grubu olarak Rusya’yı projemize aldık. Rusya’daki araştırmalarımız da Muhteşem Yüzyıl’ın orada çok fazla sevildiğini, izlendiğini ve Meryem Uzerli’nin orada bilinen bir karakter olduğunu tespit ettik.  Biz projemizi Rusya ile ilgili projeleri olan, bu işi yapan Time Production ile ortak bir organizasyon içerisinde Türk derisi ile ilgili bir tanıtım projesi hazırladık. Fakat uçak krizi ve ekonomik kriz bütün bunları durdurdu. Proje oldukça genişti.  Yatırımda büyük olacaktı ve ses getirecekti.  Beklenmedik olaylar sonrasında proje rafa kalktı.

Bu arada 2015 yılı Avrupa’da futbol yılıydı. Arda Turan da bizim yurt dışında, Avrupa’da en önemli temsilcimiz. Ayakkabı sektörü, Arda Turan teklifiyle geldi. Onunla yapılan görüşmeler sonucunda, onunda yaklaşımıyla bu kararı verdik.  Barcelona’da oynadığı için herkesin tanıdığı bir isim kendisi. Böyle bir proje geliştirdik. Projenin tanıtımları oldu. Biliyorsunuz Milano Duomo Katedrali’nde Eylül ve Mayıs aylarında görsel tanıtım reklamlarımız oldu.

Çünkü bizim İtalya’da milli katılım yaptığımız iki fuar var.  Bu fuarlarda eş zamanlı bu tanıtımları yaptık. Milano tasarım ve modanın merkezi. Deri ile ilgili öyle bir fuar olduğu zaman dünyanın her yerinden katılım oluyor. Biz İtalya Milano’da bunu yaparken yalnız İtalyanlara böyle bir şey yapacağımızı düşünmedik. Böyle bir tanıtım yapıldığı zaman herkese bir şekilde ulaşabileceğimizi düşündük. Tanıtımdan geri dönüşler oldu. Mutluyuz. Tabi bu bir yıllık bir tanıtımdı ve bitti. Bu yıl tekrardan Rusya konusunda deri tanıtım toplantımızda “Biz Rusya ile ne yapabiliriz” diye konuştuk. Biz Rusya’dan vazgeçmiyoruz.  Oraya bir şekilde ulaşmalıyız. Çünkü Pazar bizim için önemli. Tabiî ki kolay bir Pazar değil.

—Ticaret merkezi kurma çalışması vardı

SÜLEYMAN TAHİROĞLU: Yakın zamanda açılıyor. Ticaret merkezleri ayrı, tanıtımlar ayrı. Bizim burada fuarlarda tanıtımımız oluyor.  Bu tanıtımlar direk alıcıya hitap ediyor. Dünyada birçok fuar var. Bunlarla ilgili 2017 yılında gerçekleştirilmesi gereken planlar var.  New York, Milano, Paris veya Hong Kong, Şangay olsun birçok deri fuarı var. Bu deri fuarlarına milli katılımlarımız oluyor. Bu fuarlarda tanıtım grubu görsel tanıtımların hepsini üstleniyor. Bu şekilde dünyanın her yerinde deri fuarlarında Türkiye’yi Türk deri sektörünü tanıtmak için bir misyonumuz var. Deri Tanıtım Grubu, faaliyet gösteren 17-18 tane tanıtım grubu içerisinde en aktif olan tanıtım grubudur. Bakanlık bunu tek bir çatı altında toplayıp o şekilde Türkiye’nin tanıtımını yapmak istiyor. Fakat şimdi orada da büyük bir çelişki var. Tanıtım grupların çoğu gıda üzerine. Gıda ile aynı ortamda aynı fuarlarda tanıtım yapmamız mümkün değil.

–Makinecilerin çok güzel sloganı var. “Tıkır Tıkır İşliyor”… Sizin de böyle bir sloganla çıkacağınız özel bir tanıtım süreciniz olacak mı?

SÜLEYMAN TAHİROĞLU: Daha bu sene için bir şey tespit etmedik. 2017 için bir tanıtım sloganımız yok. Danışmanlarımızdan gelecek slogan önerilerini hangi pazara kullanacaksak o şekilde yol alacağız.

–Birincisi Rusya pazarına odaklanıyor ve tanıtıma ağırlık veriyorsunuz.  Peki, bunun dışında diğer ülkeler için nasıl bir tanıtım programı izleyeceksiniz?

SÜLEYMAN TAHİROĞLU: Yurtdışında olan fuarlar mesela Hong Kong’ta ve Şangay’da yapılacak olan deri fuarlarında tanıtımlarımız eşzamanlı devam edecek.

– Cumhurbaşkanımıza deri ceket giydirmeyi hedefliyordunuz. Bu talebi Cumhurbaşkanı’na ilettiniz mi?

SÜLEYMAN TAHİROĞLU: Bu öneri İstanbul deri konfeksiyoncularının idi. Şu ana kadar daha gerçekleşmedi daha o fırsatı bulamadılar.

–Peki gidecek misiniz, böyle bir düşünce var mı ?

SÜLEYMAN TAHİROĞLU:  Deri Tanıtım Grubu’nun asıl amacı yurtdışında Türk derisini tanıtmaktır. Bizim yurt içinden çok yurt dışına odaklandık. Türkiye’de iki tane birlik var biri Ege, diğeri İstanbul’da. Bunların ihracatından yapılan kesintiden doğan bir bütçesi var. İhracattan gelen bu bütçe yurtdışında Türk derisinin tanıtımında ihracatın artırılmasında kullanılması gerekiyor. Yurt içi tanıtımlar bizim öncelikli işimiz değil. Tabi ki yurt içinde Arda Turan ile yapılan veya yurtiçindeki ayakkabı fuarları, deri fuarları tanıtım bütçemizin yüzde 15’ni aşmaz. Bütçemizin yüzde 85’ni yurtdışında kullanıyoruz.

JAK GALİKO: Bizim en büyük derdimiz tanıtımdan çok ülkemizin güvenliğini ve imajını yaratmaktır. Dünyadaki ticaret mekanizmasını düşündüğünüz zaman bir deri tanıtım grubunun fuarlarda Türkiye ile ilgili tanıtım yapılmasına karşı değilim. Ben deri tanıtarak Türkiye’nin imajını yükselteceğime inanmıyorum. Ben Türkiye’ye güvenilirliği nasıl kazandırırım?

Ben size sorarım;  2000’li yıllarda dünya o kadar küçüldü ki herkes kimin ne yaptığını biliyor. Onlar sizi buluyor. Bugün dünyada şirketlerin ne ihtiyacı varsa geliyor. Şimdi Türkiye’de hangi konfeksiyoncunun, hangi gıdacının ne ürettiğini biliyorlar. Artık adamlar gelip sizi buluyor. İstedikleri zaman neye ihtiyaçları varsa geliyorlar.

EYÜP SEVİMLİ: Güvenliğimiz olmazsa hiçbir firma gelmiyor. Şuan müşterilerimizle yaşadığımız en büyük sıkıntı müşterilerimizin buraya elaman göndermemesi. Eğer siz onların son derece güvendikleri, geçmişinden daha uzun süredir birlikte olduğu partneri iseniz oradaki kazandığınız güvenilirlik kadar size pay vermeye devam ediyorlar.

Nedir? ben onlar gelmeden de herhangi bir komplikasyon olmadan üretimi devam ettirebiliyorsam, bu kabiliyete sahipsem alımını devam ettiriyor.

Peki bu tıkanıklığı nasıl aşacağız?

Aşılabilecekmiş gibi gözüktü ama üst üste yaşanan olaylar bunu geriye doğru götürdü. Şuanda bu sıkıntı yaşanıyor. Nereye kadar gideceği belli değil çünkü bu şirketler kişilerle gitmiyor. Muhatap olduğunuz kişi birkaç kişi değil, yirmi tane yani sizi moda açısından, teknik açıdan, laboratuvar açısından oradaki üretime bakan kişi bile sizin ürünlerinizi denetliyor. Her birinin söz söyleme hakkı var. Yani o söz söyleme hakkına sahip olan kişiler bir masaya oturduğu zaman en az 20-25 kişi oluyorlar. Her birinin sizle ilgili onay vermesi lazım ki sizinle iş devam etsin. Siz orada 20 kişiden iki, üç tanesini kaybetseniz sizin ürünlerinizi en fazla söz söyleme yetkisine sahip kişi istediği kadar çok beğensin sizi müdafaa edemez. Yani müdafaa edilecek bütün şartları sizin yaratmanız gerekiyor. Ziyarete gelememe sıkıntısı devam ettiği sürece bu sıkıntıyı aşmamız mümkün olmayacak.

—Bu anlattıklarınızdan yola çıkarak baktığımızda sektörün hedefinin 2017’de 1. 5 milyar dolar, 2023 içinde 10 milyar dolar bir ihracat belirlemişsiniz. Bu hedeflerde revizyona gidilecek mi?

SÜLEYMAN TAHİROĞLU:  10 milyar dolar zaten bizim 2012’de belirlediğimiz bir hedefti. O zaman yıllık 2 milyar dolarlık bir ihracatımız vardı. Yani 2 milyar dolara vardığımız zamandı bu 10 milyar dolarlık hedef.

JAK GALİKO: Biz o zaman 4,5 milyar dolar demiştik. İstanbullular Rus pazarının getirdiği haşmetle 10 milyar dolar demişlerdi.

–O zaman Türkiye genelindeki gerçekçi bir revizyona gidersek olması gereken rakam nedir?

JAK GALİKO:  Bizim hedefimiz her şeyden önce mevcudu korumak.

EYÜP SEVİMLİ: İhracatla iç piyasanın birbirini tamamlaması çok önemli. Katma değeri yüksek bir ürün yaptığımızda bunu ihraç edemeyeceğiniz kısmını iç piyasada tüketmeniz lazım. İç pazardaki fiyat ve kalite talebi bu ihracat fazlası ürünler için uyumluluk gerektiriyor. Ayrıca iç pazardan aldığımız geri dönüşler bizim geleceğimize yön veriyor.

SÜLEYMAN TAHİROĞLU: Genel olarak şunu söylemek isterim ki konfeksiyon olarak dünyada en iyi konfeksiyon yapan ülkelerden biriyiz. Aynı zamanda yünlü deri üretiminde de en iyi üretimi yapan ülkeyiz.  Ayakkabıda belli bir yerlere geldik. Ayakkabı üretiminde daha alacağımız yol var.  İhracatın yarısını ayakkabı sektörü yapıyor. Ayakkabı ihracatı son on yılda devamlı yükselişte ve bu yükselişe devam edeceğini düşünüyorum. Şu anda fason üretim de bu işi devam ettirecek marka olmak tabii ki de kolay değil. Kısa zamanda bir marka yaratmamızı şimdilik zor görüyorum.

—Peki, Deri Tanıtım Grubu’nun 2017′de vermek istediği mesaj nedir?
SÜLEYMAN TAHİROĞLU
: Önce güvenliği sağlamamız gerekiyor. Tanıtımı biraz daha arttırmalıyız hatta bizim Amerika içine projelerimiz vardı ama 15 Temmuz sonrası onları da biraz dondurduk. Şu anda Türkiye olarak kendimize bir güven sağlamamız lazım.