TOHUMCUDAN RAKAMLARLA ‘MİLLİ’ CEVABI

 seda gök-kamil yılmaz

-SON günlerde tohumculuk sektörü ve çatı kuruluşu olan Türkiye Tohumcular Birliği, “milli’’ olup olmadığı ve sertifikalı tohum karşıtı söylemlerin dillendirildiği bir gündemi yaşıyor.

Bu iki konu başta olmak üzere sektördeki sıcak gündemi Türkiye Tohumcular Birliği(TÜRKTOB) Yönetim Kurulu Başkanı Kamil Yılmaz ile konuştuk. ‘Milli mi değil mi’ sorusuna rakamlarla cevap veren Yılmaz, “Yerli firma sayısı bugün 832. Bu şirketler içinde tamamen yerli sermaye ile kurulmuş olanların sayısı 778. Bu rakam, şirketlerin yüzde 93,5’inin yerli olduğunun göstergesi. Yerli-yabancı ortaklığı ile kurulmuş olan şirket sayısı ise 22 yani yüzde 2,6’sı, tamamı yabancı sermayeli şirket sayısı ise 32’dir. Yani yüzde 3,8’i anlamına geliyor. Yerli sermayeli 778 şirketin ticaret hacmindeki payı yüzde 51, ortak sermayeli 22 şirketin ticaret hacmi içindeki payı yüzde18, yabancı sermayeli 32 şirketlerin ticaret hacmi içindeki payı yüzde 30’dur.  Dolayısıyla, yerli ve yerli-yabancı ortak sermayeli şirketlerin ticaret hacmi içindeki payının yüzde 70 olduğu bir sektöre ve sektörü temsil eden Türkiye Tohumcular Birliği’nin yapısına çok uluslu şirketlerin ve onların yerli ortaklarının hakim olduğunu söylemek büyük haksızlık” diyor.

Yerel tohum çeşitlerinin yasaklandığı, son yasal değişiklerle çiftçilerin kendi tohumlarını kullanamayacağına yönelik haberlerinde gerçeği yansıtmadığına vurgu yapan Yılmaz, “5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’na göre sanılanın aksine çiftçilerimizin kendi tohumluklarını üretmeleri yasaklanmamıştır. Düzenlemenin amacı yerel tohumların yayılmasını önlemek değil, verimli-kaliteli ve sağlıklı üretim yapılmasını sağlamak” diyor.

Yılmaz ile yaşanan gelişmeler üzerinden tohumculuk sektörünün 2017 performansı, 2023 hedefleri ve sektörün gelişmesi için yapılması gerekenleri ele aldık.

Tohumculuk sektöründe güncel verileri bizlerle paylaşır mısınız?

2002 yılında 145 bin ton olan üretim, 2007 yılında 325 bin ton, üretilen tohumluğun kalitesinin artması her geçen gün sertifikalı tohum kullanım ve üretim desteklerinin etkisi ve özel sektörün gayretleri ile 2010 yılında 497 bin tona yükselmiş, 2017 yılında 1 milyon tonu aştı.

TÜRKTOB bünyesinde görev yapan alt birliklerin görev alanına giren fide, fidan ve süs bitkisi üretimlerinde de büyük artışlar görüldü.

Söz konusu dönemler içerisinde dış ticaret dengesi de ihracat lehine gelişmeye başlamış, 2007 yılında yüzde 38 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2016 yılında yüzde 76’ya çıktı.  Fide, fidan ve süs bitkileri eklendiğinde bu oran yüzde 89 oldu.

Türkiye’de son 15 yılda ihracatını 8 kat arttıran başka sektör yok. Türkiye 80 ülkeye tohum ihraç etmekte. Hedefimiz küresel tohum ticaretinde dünyada ilk 5 ülke arasına girmek.

Tohumculuk sektörünün ve çatı kuruluş olarak Türkiye Tohumcular Birliği’nin “milli’’ olup olmadığı tartışılıyor son zamanlarda. Bu konuya bakışınız nedir?

Türkiye Tohumcular Birliğinin millî bir kuruluş olup olmadığı yönünde dile getirilen görüşlere cevap verebilmek için “millî kuruluş”tan ne kastedildiğini bilmek gerekmektedir. Eğer sermaye yapılarına göre bir değerlendirme yapılıyorsa ki başka türlü bir değerlendirme yapılması mümkün değildir, durum şöyle…

1980’li yıllarda 3 olan yerli firma sayısı bugün 832’ye yükselmiştir. Bu şirketler içinde tamamen yerli sermaye ile kurulmuş olanların sayısı 778’dir. Bu rakam, şirketlerin yüzde 93,5’inin yerli olduğunun göstergesidir. Yerli-yabancı ortaklığı ile kurulmuş olan şirket sayısı ise 22 yani yüzde 2,6’sı, tamamı yabancı sermayeli şirket sayısı ise 32’dir. Yani yüzde 3,8’u anlamına geliyor.

Şirket sayıları ve sermaye yapılarının sektöre hakimiyet durumunu tam olarak anlamamıza imkân vermeyeceği gerçeğinden hareketle, şirketlerin toplam ticaret içindeki paylarını yine sermaye yapılarına göre sınıflandıracak olursak;

Yerli sermayeli 778 şirketin ticaret hacmindeki payı yüzde 51,

Ortak sermayeli 22 şirketin ticaret hacmi içindeki payı yüzde18,

Yabancı sermayeli 32 şirketlerin ticaret hacmi içindeki payı yüzde 30’dur.

Dolayısıyla, yerli ve yerli-yabancı ortak sermayeli şirketlerin ticaret hacmi içindeki payının yüzde70 olduğu bir sektöre ve sektörü temsil eden Türkiye Tohumcular Birliği’nin yapısına çok uluslu şirketlerin ve onların yerli ortaklarının hakim olduğunu söylemek büyük haksızlık. Yerli sermayeli şirketlerin ticaret hacmindeki payları her geçen gün artmakta.

Kurumların ve şirketlerin kendi alt birliklerinin genel kurullarında birer oy hakkı vardır. Türkiye Tohumcular Birliği Yönetim Kurulu ise 7 alt birliğin genel kurullarında belirlenen 70 Üst Birlik Delegesinin oyu ile seçilmektedir.

Her sektör için AR-GE çalışmalarının çok gerekli olduğunu biliyoruz. Ancak tohumculuk sektörü için ayrı bir önemi var. Türk tohumculuk sektörü AR-GE konusunda yeterli yatırımı yapabiliyor mu?

Tohumculukta ‘’gelişmiş ’’ olarak değerlendirilen ülkelerin sektörel tarihi incelendiğinde görülür ki;  özellikle üretim ve ticaret konularında oluşturdukları sistem ve kurallar Türkiye’den ortalama yarım asır önce devreye girmiştir.

Yine gelişmiş ülkelerde tohumculukta çok önemli olan bitki ıslahı ve çeşit geliştirme konularını da içine alan AR-GE faaliyetleri, aktarılan kamu kaynaklarının da etkisiyle ülkemizden çok önce başlamıştır.

Ülkemizde ise gayrisafi millî hasıladan AR-GE’ye aktarılan pay yüzde 1’e yeni ulaşmış, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’nün tüm tarım sektörüne ayırdığı AR-GE bütçesi 1 milyar TL’yi bulmamıştır.

Rakip ülkelere göre genç sayılabilecek Türkiye tohumculuk sektörü 35-40 yıllık kısa geçmişinde biriktirebildiği bilgi, tecrübe ve sermayesiyle hem ülke hem de firma bazında uluslararası firmalarla rekabet etmek için elinden geleni yapmakta.

Yerli tohum şirketlerimiz de dışa bağımlılık oranlarımız yüksek görülen hibrit sebze, pamuk, ayçiçeği, mısır gibi ürün gruplarında kendi ıslah ettikleri çeşitlerle hem ulusal hem de uluslararası pazarlarda rekabet eder düzeye gelmeye çalışmakta.

Ülkemiz tohumculuk sektörü bir bütün olarak yerli ve yabancı firmaların iş birlikleri neticesinde teknoloji transferi, sermaye birikimi,  insan kaynaklarının oluşumu açısından son derece önemli bir yol katetti.

Buğday, arpa, çeltik, bazı yem bitkileri ve yemeklik baklagillere ait sertifikalı tohumlukların önemli bir kısmı ise Türkiye’de ıslah edilen çeşitler kullanılarak gerçekleştirilmekte.

Hibrit sebze tohumculuğunda yeterlilik oranımız yüzde 10’dan yüzde 60’a çıktı. Hububatta yüzde 90 seviyelerinde ve bu oranlar giderek artmakta.

Yine son dönemde sertifikalı tohum karşıtı söylemler dillendirilmeye başlandı. Sertifikalı tohum kullanımın yaygınlaşmasının çok uluslu şirketlerin ve büyük marketlere ürün satan tedarik zincirlerin işine yaracağını söyleyenler var. Gerçekten böyle mi?

Seda Hanım, sertifikalı tohum kullanımın yaygınlaşmasının çok uluslu şirketlerin ve büyük marketlere ürün satan tedarik zincirlerin işine yaracağını söyleyenlere şu örneği sunuyoruz ki, bilmeyerek neye hizmet ettiklerini kavrasınlar.

Türkiye’nin mısır üretimi 2016 yılı rakamlarına göre yaklaşık 6,4 milyon ton, ortalama verim ise 941 kg’dadır.

Ülke ihtiyacının karşılanması için yaklaşık 1,5 milyon da ithalat yapılmaktadır. Bu üretimin hemen hemen tamamı hibrit çeşitlerle yapılmakta.

Hibrit çeşitler yerine, söylendiği gibi yerel ya da eski kompozit mısır çeşitleriyle üretim yapılacak olsa sözü edilen çeşitlerin verimleri 300 kg’da civarında olduğu için toplam üretim 2 milyon tona kadar düşecek ve ihtiyacı karşılamak için 6 milyon ton ithalat yapılmak zorunda kalınacak. Bu örneği çok sayıda ürün ile çoğaltmak mümkün.

Ülke nüfusunun hızla artmaya devam ettiği ve üretimin de aynı hızla artması gerektiği gerçeğinden hareketle bu durumun savunulabilecek bir durum olmadığı kolayca anlaşılacaktır.

Ayrıca üstün vasıflı çeşitlere ait sertifikalı tohumluklar iç tüketimdeki ürün kalitesinin iyileştirilmesinde olduğu kadar ihracata yönelik üretim amacıyla da kullanılmaktadır.

Tohumculuk sektörü toplam tarımsal ihracatımıza ve millî gelire olan katkısıyla değerlendirilmelidir.

Ülkemizin yaş meyve-sebze ihracatı sürekli artmaktadır. Bu artışta kaliteli tohumlukların ve çoğaltım materyallerinin kullanılmasının payı çok büyüktür.

Yerel tohum çeşitlerinin yasaklandığı, son yasal değişiklerle çiftçilerin kendi tohumlarını kullanamayacağı da son dönemde gündemde.  Ne dersiniz?

5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’na göre sanılanın aksine çiftçilerimizin kendi tohumluklarını üretmeleri yasaklanmamıştır. Ticarete konu olmamak ve şahsi ihtiyaç miktarı ile sınırlı kalmak kaydıyla, çiftçiler arasında yapılacak tohumluk mübadeleleri bu Kanun hükümlerinden müstesnadır. Çiftçiler ve özellikle küçük çiftçiler kendi ürettikleri veya çoğalttıkları tohumlukları ticarete konu etmedikleri sürece kullanmaları mümkün hâle gelmiştir.

Tohumculuk Kanunu’nun temelinde; çiftçinin ve tohum kullanan tüketicinin korunması amacıyla tohumlukların kamunun veya yetki verdiği kurumların denetiminde hastalık ve zararlılardan ari, tohum kalite kontrolleri test edilerek standartlara uygunluğu onaylanmış olmaları ve piyasaya arz edilmeleri esası yer almakta.

Yerel çeşit adı altında ürünlerin kontrolden geçmeden, tohum kalite standartlarına uygunluğu tespit edilmeden satılması çiftçimizi ve tohum kullanıcıyı mağdur edebileceği için ticarete konu edilmemekte. Bu gereklilik gıda güvenliği ve güvenilirliğinin sağlanması için çok önemli. Ancak bu yerel çeşitlerin kanuna uygun olarak üretilip ticarete sunulmasında hiçbir engel bulunmamaktadır.

Düzenlemenin amacı yerel tohumların yayılmasını önlemek değil, verimli ve kaliteli ve sağlıklı üretim yapılmasını sağlamaktır.

Yerel tohumlarla üretim yapan ve ürünlerini pazarlayan çiftçilerimizin cezalandırılması ya da suçlu muamelesi görmesi mümkün değil.

Ayrıca ‘’sertifikalı tohum yerine yerel tohum ıslahına ağırlık verilmeli’’ ve benzeri açıklamalar konu hakkındaki bilgi yetersizliğinin sonucudur. Zaten ülkemizde geliştirilen çeşitler; yerel-köy çeşitleri ve yerel genetik kaynaklarımız kullanılarak geleneksel bitki ıslahı yöntemleriyle elde edilmekte, GTHB tarafından tescil edilen ve kayıt altına alınan çeşitlerin sertifikalı tohumluk üretimleri yapılmaktadır.

Tohumculuk sektörünün yerel çeşitler ve genetik kaynaklar konusuna bakış açısı nedir?

Genetik kaynaklar, dolayısıyla yerel çeşitler tohumculuk sektörünün olmazsa olmaz ihtiyacıdır. Yerel çeşitlerin toplanması, tanımlanması ve muhafaza edilmesi herkesten önce sektör için bir ihtiyaçtır. Tohumluğunun “yerel çeşit” tanımına uygun şekilde ticarileşme imkânı bulmasına sektörün itirazı yoktur. Sektörün hassasiyeti asla ticari kaygılar olmayıp ülkenin gıda güvenliğinin sağlanması temelindedir.

Yerel çeşitler konusundaki hassasiyetimizi, yerel çeşitlerin toplanması ve gen bankalarına kazandırılması konusunda yürüttüğümüz ve maddi olarak desteklediğimiz sosyal sorumluluk projemiz de göstermektedir. Bu proje bu konuda özel sektörce desteklenen ilk ve tek projedir.

 OKUYUCUYA NOT…

Türk tohumculuk sektörü, üretim kapasitesi, AR-GE çalışmaları, teknik altyapı, zengin biyoçeşitlilik, ekolojik imkânlar ve coğrafi konum olarak tarım ve tohumculukla ilgili uluslararası kuruluşlarla olan iş birliği ve uluslararası tohum kalite standartları ve kurallarına uyumlu yasal altyapısı ile yurt içi ve yurt dışı piyasalarda önemli bir avantaja sahip konumda.

Dünyada tohumculuk alanındaki bitki ıslahı, tohum bilimi ve teknolojilerindeki gelişmelerin yanında, uluslararası kuralların ve standartların yönlendirdiği tohumculuk sektöründeki ilerlemeler ülkemizi de etkilemiş, 1920’liyıllarda tohum ıslah istasyonlarının kurulması ile başlayan bitki ıslahı,1960’lı yıllarda çeşit tescili, sertifikalı tohum üretimi ve tohum tedarik sistemi oluşturma çalışmaları başlatılmıştır. 1980’li yıllardan itibaren serbest piyasa koşullarında özel sektör ağırlıklı, Türkiye, tohumculuk politikalarında köklü değişikliklere yönelmiş, tohum üretimi, ticareti, kalite testleri ve tohumluk sertifikasyonunda OECD tohum sistemine ve Uluslararası Tohum Test Birliğine (ISTA) üye olmuş ve tohumculukla ilgili uluslararası kuralları uygulamaya başlamıştır. Türkiye bugün gelişmiş tüm ülkelerde olduğu gibi uluslararası normlar, teknik ve ticari kurallara göre hareket eden bir ülke. Bu durum ülkemiz tohumculuk sektörünün küresel ölçekte rekabet gücünü olumlu etkilemekte.

Türkiye’de 2006 yılında yayımlanan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu ile 1980’li yıllardan itibaren sektörde ağırlığı artan özel sektör kuruluşlarının tohumculuk endüstrisi gelişmiş ülkelerde olduğu gibi örgütlenerek “Birlikler” çatısı altında faaliyetlerini sürdürmeleri sağlanmış, 2008 yılının sonunda Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ve bağlı yedi alt birlik kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu statüsüyle çalışmalarına başlamıştır.